Have you made up your mind about your destination? The best accommodation deals are being booked fast, don’t let anyone keep ahead!

I want to find a house NOW!

Paris'te bir dolandırıcılık hikayesi

Tarafından yayınlandı flag-tr Ömer Emre AKA — 6 yıl önce

0 Etiketler: flag-fr Erasmus Deneyimleri Paris, Paris, Fransa


Paris…

Anlatıldığı gibi aşıkların masal şehri mi? Yoksa dolandırıcıların yeryüzündeki cenneti mi?

Benim için kesinlikle ikincisi…

Birazdan okuyacağınız hikaye benim Erasmus hayatımın en sıkı hikayelerinden biri. Hatta genel olarak hayatımın en sıkı hikayelerinden biri. İleride çocuklarımın ve torunlarımın kafalarını şişireceğim, lafı açıldıkça anlatacağım yegane hikaye bu.

Paris’i hepiniz biliyorsunuz. Güzel mimarisi ve bahçeleri, Fransız kültürü, Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi vesaire vesaire. Biz de gittik bunları gördük. Fakat bize anlatılmayan bir şey varmış: bu şehrin tekinsizliği.

O gün her şey normal başlamıştı. Arkadaşımla gezip tozuyorduk. Tabii Paris’e gidince görmeden olmaz diyerek meşhur Aşıklar Köprüsüne gittik.

Paris'te bir dolandırıcılık hikayesi

İşte o köprü!

kaynak: https://www.gezirehberleri.com/pont-des-arts/

Burada kilitlerin üstündeki yazıları okuyup gülerken sağ tarafımızda bir kalabalık gördük. Birkaç insan toplanmış yerde oturan adamın yaptığı bir şeylere bakıyorlardı. Biz de bu kalabalığın cazibesiyle oraya gittik. Baktık ki kel kafasına bere geçirmiş bir adam “bul karayı al parayı” oynatıyor. 3 tane fincan büyüklüğündeki kabın altında bir adet taş var. Bu taşı bulmak üzere iddiaya giriyorsunuz. Eğer taşı bulursanız koyduğunuz paranın iki katı sizin oluyor. Eğer bulamazsanız oynatan parayı alıyor. Ben bu oyunu Türkiye’den biliyordum ve işin içinde dolandırıcılık olabileceğini tahmin ediyordum. Fakat maalesef yanımdaki İtalyan arkadaşım Piero bilmiyormuş. Birkaç tur izleyip her seferinde haklı çıkınca ve orada bulunan diğer insanların para kazandığını görünce oynamak istedi. Cebinden 10 Euro çıkardı fakat oynatan adam sadece 50 Euro kabul ettiğini söyledi.  Kolay para kazanma ihtimalinin cazibesine kapılan Piero 50 Euroyu çıkarıp adama vermekte tereddüt etmedi. Zaten yerde 2 tane kupa kalmıştı. Yani %50 şansı vardı. İkimizin de emin olduğu sağdaki kupayı seçti, adam kupayı açtı veee: ta tammm!!! Kupa boştu!!! Zaten  70 Eurosu olan Piero’nun  elinden 50 Euro uçup gitmişti. Fakat Piero bunu gururuna yediremedi. Bir daha oynamak istiyordu. Dağ gibi arkadaşım kumar batağına oracıkta saplanmıştı. Kaybettiği parayı geri almak hatta kâra geçmek için benden borç istedi. Ben de en azından parasını geri alsın diye 30 Euro borç verdim. Tam yeniden oynayacakken seyircilerin arasından kasketli esmer bir adam geldi.

Paris'te bir dolandırıcılık hikayesi

(Eğer fotoğraf kurallara aykırı bulunursa silebilir ya da daha fazla sansürleyebilirim)

İşte bu gördüğünüz adam Piero’ya: “bu adam hile yapıyor, eğer oynayacaksan seçtiğin kupanın üzerine ayağınla bas, böylece sen seçtikten sonra değiştiremez” dedi. Bu laflar ikimize de mantıklı geldi. Bir daha oynadık. Bir daha yenildik. Yaklaşık 30 saniye içinde 100 Euro kuş olup uçmuştu.  Bunu hazmedemeyip cıngar çıkarmaya hazırlanan Piero ile bendenizin arasına bu bahsettiğim kasketli esmer adam girdi. Kollarını omuzlarımıza atıp. “Tamam yeter, daha fazla kaybedeceksiniz, zaten hile yapıyorlar” falan diyerek bizi göndermeye çalıştı. Arkamızı dönüp baktığımızda oyunu oynatan adamın ve çevredeki insanların kaybolduğunu gördük. Kasketli adam nereli olduğumuzu ve burada ne yaptığımızı sorup  gitti. Yıldırım çarpmışa dönmüş halde Paris’in ortasında parasız kaldık. O akşam Porto uçağımız vardı. Fakat Porto’da gezecek, Madrid’e dönecek kadar paramız kalmamıştı…

Orada öylece durup ne yapabiliriz diye düşündük. Ortada bir hırsızlık durumu olmadığı için polise gitmek mantıksız geliyordu. Kaderimize razı olmuş gibiydik. Piero ailesinden para istemeyi düşünüyordu. Ben ise bankadaki son paramı çekip Madrid’deki arkadaşımdan borç almayı düşünüyordum.

En azından zarar verelim düşüncesiyle adamın üzerinde oyun oynattığı küçük paspası alıp uzak bir yerde çöpe attık ve Notre Dam Katedraline doğru yürümeye başladık. Bu sırada olayı değerlendiriyorduk. Detaylara ve sonuca odaklandığımız bir beyin fırtınasının sonucunda her şeyin bir düzmece olduğunu kavradık. Ne oradaki diğer insanlar sade vatandaştı, ne bize yardım eden adam sadece yardım ediyordu. Belli ki hepsi bir ekipti ve orada parası cukkalanan sadece bizdik. Bunu fark edince parayı geri alma planları yapmaya başladık. Notre Dam’ı gezdikten sonra üç aşamalı bir plan yaptık. Planın birinci aşamasında güzellikle konuşup, durumumuzdan bahsedecek, ikinci aşamada polise gitmekle tehdit edecek, üçücü aşamada ise “benim burada dönerci akrabalarım var sizi mahvederiz” şeklinde bir tehditle gözlerini korkutacaktık. Planı yapıp olay mahalline döndük. Beklediğimiz gibi bizim çakallar tam takım oradaydı.  Bizi görünce panik yapıp toplandılar. Kasketli adam cebinden bir şeyler çıkarıp diğerlerine verdi ve ayrı ayrı yürümeye başladılar. Biz de kasketliyi takip etmeye başladık. Önümüzde aynı çeteden iki tane daha adam vardı. Biraz yürüdükten sonra kasketli adamın yanına gidip “Selamun Aleykum” dedim. Esmer olduğu için Fransa’da bol bulunduğu üzere Mağripli bir Müslüman olabilir diye düşünmüştüm. Cevap vermedi. Demek ki değilmiş diyerek konuşmaya başladım. “Biz öğrenciyiz, paramızı geri ver” falan dedikçe adam “No English, no English” diyordu. Halbuki aynı adam demin şakır şakır İngilizce konuşuyordu. Sonra arkadaşım çantasındaki sandviçleri gösterip “paramı ver” deyince adam sanki bir dilenciymişizcesine “no Money, no Money” demeye başladı. Bu sırada hızlıca yürüyüp metro istasyonuna girmeye çalıştı. Ben omzumla itip girmesine izin vermedim. Çetenin diğer üyeleri ise metroya girmişlerdi. Yürümeye devam ettik. Adam parayı verecek gibi görünmeyince planın ikinci aşamasına geçtik. Arkadaşım polisten bahsetmeye  başladı. Artık adam adeta koşuyordu. Tam ikinci metro istasyonuna girecekken telefonu çıkarıp fotoğrafını çektim ve arkadaşından şöyle bağırdım: “I take your picture, you f*cked up!”. Yani  kibarca “fotoğrafını çektim, ayvayı yedin” dedim.

Bu adam metroya girince arkadaşımla metronun diğer girişine gittik ve biz de oradan girdik. İçeride belki karşılaşırız diye umuyorduk. Bu sefer bizim kasketli değil ama diğer iki elemanı gördük. Yanlarına gidip “arkadaşınız nerede” diye sorduk. Adamlar bizi tanımadıklarını, delirmiş olduğumuzu, istersek polise gidebileceğimizi ağır bir İtalyan aksanıyla anlatmaya başladılar. “Ay don’t now yuu, ar yu kıreysiii, go to polisiiii” Bunun üzerine İtalyan arkadaşımla İtalyanca küfürleşmeye başladılar. Ben de onlara katıldım. Ara bir sokakta dört kişiydik ve çılgınlar gibi İtalyanca küfür ediyorduk. Bu küfürleşme seremonisi içinde telefonumu çıkarıp bunların da fotoğrafını çektim.

Paris'te bir dolandırıcılık hikayesi

Şu arkadaki bereli herif çıldırıp beni itti. Ben de “parayı verin yoksa polise gideriz” dedim. Adamlar “ne yaparsan yap” gibi hareketlerle oradan uzaklaştılar. Aslında aklımızda polise gitmek yoktu. Tehdit edince parayı verirler sanmıştık. Zaten 4-5 saat sonra uçağımız vardı. Polise gitsek bile o paranın bize geri gelme ihtimali yok gibi görünüyordu. Paradan ümidi kesip yürümeye başladık. Bu sırada bir binanın önünde nöbet tutan birkaç polis gördük. Bir umut durumu onlara anlattık. İngilizceleri berbattı. Buranın adliye sarayı olduğunu, polis karakoluna gitmemiz gerektiğini söylediler. Teşekkür edip yolumuza devam ederken polisin biri arkadan bağırdı: “Welcome to Paris”.

Bu söz umudumuzu iyice tüketti. Koskoca Paris’te iki tane turist için sokakta bul karayı al parayı oynatan bir çetenin peşine düşeceklerine hiç ihtimal vermiyorduk. Paris’in sokaklarında avare avare yürümeye devam ettik. Olay mahalline bir daha gittik fakat doğal olarak bu sefer kimsecikler yoktu. Paradan temelli ümidi kesip birbirimizi teselli etmeye başlamıştık. "Para gider gelir, önemli olan sağlık, cana geleceğine mala gelsin, 100 Euro'ya hayatımız boyunca unutamayacağımız bir ders aldık" vesaire...

Böylece yaklaşık yarım saat yürüyüp Paris’in tadını çıkarırken (!) tamamen alakasız bir yerde adamın biri arkadan bize seslendi. Dönüp baktık, adam geldi ve “siz 100 Euro’yu kaybeden gençler misiniz?” diye sordu. Biz de tabii evet dedik. “Bekleyin, paranız şimdi geliyor” deyince kulaklarımıza inanamadık. Nasıl diye sorduk. Adam olayı gördüğünü, gidip onlarla konuştuğunu, "bunlar öğrencidir, yazıktır, günahtır" dediğini, parayı geri vermeye ikna ettiğini söyledi ve bize böyle şeylere bulaşmamamız gerektiğini nasihat etti. Olayın şokuyla beklemeye başladık. Adam Kosovalıydı. Bildiğim birkaç Arnavutça kelimeyi söyledim. O da “Meraba arkadaş, Hakan Şükür” falan dedi. Bu sırada adamların ne ayak olduğunu çözmeye çalışıyordum. Beş dakika sonra bir başka kasketli adam geldi ve cebinden 100 Euro çıkarıp bize verdi. Parayı alıp teşekkür ettim ve sordum: “siz de o gruptansınız değil mi? Arkadaşsınız hepiniz?” bu adam da tıpkı diğer kasketli gibi bir anda İngilizceyi unutup “I don’t speak English, I'm Aleman” demeye başladı. Ben de başımıza daha fazla iş açmayalım diye yemiş gibi göründüm. Teşekkür ederken adamları korkutmak için bir selfie çekmek isteyecektim ama dediğim gibi, zaten yeterince olay yaşamıştık. Bir de bu adamları korkutmaya gerek yoktu.

Parayı alınca Piero ile bir banka oturup olayı düşünüp sindirmeye çalıştık. Orada Piero’ya şöyle demiştim: “sanki Tanrı bize ders vermek için parayı bir süreliğine aldı, dersimizi alınca da gökten parayı geri gönderdi”

İşte bu sadece 2 günlüğüne bulunduğumuz Paris’te 100 Euro kaybedip, geri almamızın hikayesidir. Aynı akşam metroda o 100 Euro'yu tekrar kaybettik gerçi. O apayrı bir hikaye. Hiç sormayın şimdi...

Velhasılkelam, siz siz olun, böyle saçmalıklar yapmayın. Hele hele yabancı bir ülkede turistseniz hiç yapmayın…

Paris'te bir dolandırıcılık hikayesi

Paris HatıRası

20/05/2017 02:15

Ankara-Yurdum yatağı


Fotoğraf galerisi


Burada (Paris) yaşadığın Erasmus deneyimini paylaş!

Paris yerini bir yerli, gezgin veya değişim öğrencisi olarak biliyorsan... Paris hakkındaki düşüncelerini paylaş ! Farklı özelliklerini puanla ve tecrübelerini paylaş!

Deneyim ekle →

Yorumlar (0 yorum)



Hesabınız yok mu? Kaydol.

Biraz bekleyin lütfen

Koşun hamsterlar! Koşun!