Budapeşteye Nasıl Aşık Oldum
Atina'da erasmus programındayken, uzun tatil plan-programlarının sonucu, sonunda ilk durağımızın Budapeşte olduğu bir seyahate çıkıyordum. Aylardır bunu beklemiştim ve sonunda gerçekleşiyordu. Budapeşte'ye giderken, aslında çok büyük bir beklentiyle gitmiyordum. Galiba, bu şehre aşık olmamın sebeplerinden birisi de buydu. Beklentim çok yüksek değildi. Beklentiyi düşük tutunca sonra da bu güzelliği gördükten sonra aşık olmamak elde değil. Beklentim niye çok yüksek değildi? Bunun nedeni ne tam olarak bilmiyorum ama galiba zamanın popüler şehirlerinden Paris, Roma, Barselona gibi namı dilden dile dolaşan şehirlerden biri olmadığı için olabilir. Paris denilince gözlerimden kalpler fışkırması ama Budapeşte denilince o şekilde hissetmemin nedeni galiba bu. Ama bu fikrim Budapeşte'ye gittikten sonra tamamiyle değişti. Hatta tam tersi bile oldu diyebilirim. En sevdiğim şehirler arasında ilk sıraya bile koyabilirim.
Evet,hikaye şöyle başladı. Atinadan akşam uçağıyla, yanlış hatırlamıyorsam 18:30'ta, Budapeşte'ye yola çıktık. Atina-Budapeşte arası yaklaşık 2 saat süren yolculuk sonrasında, otobüs ve tramvay hattını kullanarak otelimize vardık. Tramvay hattı çok eskiydi. Baya bütün yolu şangır şungur gittik. Her neyse, şanslıydık ki, hemen otelimizin dibinde türk restoranı vardı. O anki sevincimizi anlatamam. Normalde Türkiye'den gelen biri türk restoranı bulunca bu kadar sevinmeyebilir. Ama biz zaten aylardır Türkiye'de değil de Atina'daydık. Orda da Türk mutfağına hasrettik. O yüzden bu sevincimizi mazur görün lütfen.
Otelde biraz dinlendikten sonra,akşam 10 gibi, zamanımızı değerlendirmek adına Tuna Nehri'nin kenarında yürüyüş yapmak için dışarı çıktık. Hava serindi ama çok üşütmüyordu ve de manzara mükemmeldi. Tuna Nehri'nin, Buda Kalesi'nin ve Zincirli Köprü'nün birleşen silüetini görmek efsaneydi. Özellikle ertesi gün gece vakti ışıklandırmasıyla daha etkileyici gözüktüğünü farketmiştim.
Tuna Nehri'nde yapabileceğiniz etkinlikler mevcut. Tekne turlarına katılmak için imkanınız varsa yapmanızı tavsiye ederim. Biz yapmamıştık çünkü hem o kadar çok vaktimiz yoktu hem de hava aşırı soğuktu. Ama eğer gidicekseniz gider gitmez yer ayırtın,çünkü bazen yer olamayabiliyormuş bazen de her saat başı tur düzenlenmiyormuş. Bu yüzden tedbiri elden bırakmamakta fayda var. Akşam vakti o ışıklandırmalarla çok hoş bir manzaranın seyir turunu yapmak iyi bir fikir olabilir.
Birazcık Budapeşte hakkında bilgi vereyim. Budapeşte, Macaristan'ın başkenti. Macaristan toprakları, tarih boyunca farklı devletler tarafından yönetilmiş. Bunlardan en önemlisi Avusturya. Aslında Avusturya-Macaristan olarak bilinen bu ülkede, her yerde Habsburgların izleri gözüküyor. (Habsburg, köklü bir Avusturya hanedanı)
Avrupa, Hun'ların soyundan geldiklerini düşündüğü için Hungary şeklinde sesleniyorlarmış ama onlar kendilerine Macar demeyi tercih ediyorlarmış. Bu da bugünün ilginç bilgisi olarak burda dursun.
Macaristan'nın bir bölümüde zamanında, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Osmanlı topraklarına katılmış, 150 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştır.Buna rağmen, Budapeşte'de Osmanlı izleri çok görülmez, ama zamanında termal su zengini olan bu ülkeye zamanında Osmanlı, hamam kültürünü öğretmiştir.
Macaristan'ın başkenti Budapeşte, Buda ve Peşte olarak iki kısımdan oluşuyor. Tuna nehri bu iki kısmı bölüyor. Bizim konakladığımız otel Peşte tarafındaydı. Zaten en hareketli olan kısım Peşte kısmı. Daha düzlük, daha çok aktivite,kafe,restorant bu kısımda bulunuyor. Burası aynı zamanda daha planlı ve şehrin anlaşılan yeni merkezi.
Budapeşte'deki ikinci günümüzde, sabah erkenden kalktık, kahvaltımızı otelimizin yanındaki türk restoranında çorba içerek yaptık. Mercimek çorbasını görünce memleketim diye haykırasım geldi,çok özlemiştim. Restorantta ödememizi euro cinsinden yaptık. Bu arada, ülkede hem euro geçiyor hemde kendi para birimlerini kullanıyorlar. Para birimleri Forint. Kendi para birimlerinin türk lirasından çok bir farkı yok, euro gibi değil o yüzden fiyatlar normal. Budapeşte'yi bu kadar çok sevme nedenlerimden birisi daha. Yaşam kolay,uygun. Öğrenci için cennet.
Sabah,kahvaltımızı yaptıktan sonra, Hösök Tere'ye doğru yola çıkıyoruz. Türkçesi Kahramanlar Meydanı. Macarlar'ın Avrupa'ya gelişinin 1000. yılında yapılan bu meydanın etrafında müzeler, ortasında heykeller var. Meydana Milenyum Meydanı da deniyormuş.
Kahramanlar Meydanı'nda sonra, Budapest Kerület bölgesine doğru yol aldık. En prestijli bulvarlarından biri olan Andrassy Ut bulvarında yürürken tesadüfen Budapeşte Opera Binası'nı gördük. Dünyanın en iyi 3.akustik binası olan Macaristan Opera Binasının mimarisinde, Barok ve Neo-Rönesans tarzı görülmektedir.
Vaktimiz vardı biz de operaya girmeye karar verdik. 7 euro'ya hem büyük sahneyi görme şansını elde ettik, hemde kısa bir show izledik. Rehberimiz de vardı. Kısaca Budapeşte Operası hakkında bilgi aldık. Daha sonrada opera sanatçısından kısa bir dinleti dinledik. Hayatımda da ilk defa opera sanatçısını dinleme şansını elde ettim. Keyifliydi. Gezi aralarında arada böyle bir mola vermek insana enerji veriyor, baya keyif almıştım. Tavsiye ederim.
Burdan da çıktıktan sonra, en etkilendiğim yer olan Aziz Stefan Bazilikası'na gittik. O puslu görünümüne, büyüklüğüne hayran kalmıştım. Budapeşte'de en çok sevdiğim yerlerden biri oldu. Şehrin en uzun yapılarından biri olan bu bazilikanın etrafı vakit geçirmek için çok hoş. Bazilanın karşısındaki sokaktan dönerken arkamı döne döne gidiyordum çünkü son bir kez daha göreyim diye. Siz tahmin edin, ne kadar çok sevdiysem.
Budapeşte'nin en büyük kilisesi olan bu yapının inşaası 50 yıldan uzun sürmüş ve 1800'lü yıllarda tamamlanmış. Kilisenin tasarımı mimar Jozsef Hild’e ait olmasına rağmen, binanın bitişinin tasarımını Miklos Ybl tamamlamış.
Bazilika'nın yanında bulunan Starbucks'ta biraz oturduktan sonra gelecek durağımız Chain Bridge idi. Zincirli Köprü. Şöyle bir şehir destanı var: Zincirli Köprü yapıldığı zaman mimar eserinden o kadar çok eminmiş ki, eğer bir eksik bulunursa kendini köprüden nehire atacağını söylemiş. Köprüyü inceleyen kimse bir hata bulamazken küçük bir çocuk çıkmış ve köprünün üzerindeki aslanların dilinin olmadığını söylemiş. Bunun üzerine mimar, kendini nehire atmış. Tabi ne kadar doğru bilinmez. Ama duyumlarıma göre sadece bir masaldan ibaretmiş. Çünkü aslında aslanlara göz hizasından bakılırsa dillerini görmek mümkünmüş.
Yukarıdaki fotoğrafta Zincirli Köprü üzerindeyken, sağda Parlemento Binasını görebilirsiniz. O an köprünün üzerindeyken farkettim ki Budapeşte gerçekten İstanbul'a benziyor. Belki de Budapeşte'yi bu kadar çok sevmemin nedenlerinden birisi de bu.
Zincirli köprüden yürüyerek Peşte kısmından Buda kısmına geçtik. Balıkçılar Tepesine kadar yürüdük. Bu tepede Kraliyet Sarayı (Kiraly Palota), Mattias Kilisesi (Matyas Templom), Balıkçı Burcu-Tabyası (Fisherman’s Bastion – Halaszbastya) bulunuyor. Balıkçı Tabyası’ndan Tuna’nın karşı tarafında yer alan Parlamento Binası’na doğru olan manzara bütün turistlerin odak noktasıydı. Manzaranın keyfi anlatılmaz yaşanır.
Gelecek durağımız ise Parlemento Binası idi. Ama hava kararana kadar Budapeşte'nin sokaklarında gezdik. Ben şehirden keyfi böyle alıyorum. Sokaklarında gezmek, benim şehri tanımamı sağlıyor. Hava kararıncada Parlemento Binası'na kadar sahilden yürüdük. Bu parlemento binası dünyanın en büyük 3. büyük parlemento binası imiş. Gerçekten dillere destan bir görünümü var.
Değişik bir bilgi. Parlamento binasının boyunun Bazilika'nınki ile aynıymış. Ama bunun bir sebebi var o da Budapeşte'de bu binalardan daha uzun bir bina inşaa edilmesinin yasak olmasıymış.
(Parlemento Binasına rehberli turlar düzenlenebiliyor. Tam 21 euro, öğrenci 10 euro.)
Bu şehiri bu kadar sevmemin sebeplerinden diğerleri ise, çok huzurlu,sakin olması. İnsanlar saygılı. Olay çıkmıyor. Ses,gürültü yok ve şehir o kadar düzenli ki. Çoğu cafede içerde ve de dışarda sigara içmek yasak ve yaşam çok uygun bir Avrupa şehrine göre. Tamamen yaşanılası şehir.
Budapeşte'nin meşhur olan özelliklerinden bahsedelim biraz. Budapeşte'nin biberleri çok meşhur. Hatta her yerde paprika adı altında biber ürünleri görmemeniz imkansız. Ama bu biber geleneği Osmanlı'dan kalma imiş. Açıkçası başka da çok meşhur olan bir şey yok. Geri kalan şeyler her ülkede ortak olan genel hediyelikler. Bizim dikkatimizi bu biberler çok çekmişti.
Konumu sebebiyle her türlü tarihe ev sahipliği yapmış olan misafirperver Budapeşte, tekrar görüşmek dileğiyle.
Fotoğraf galerisi
Burada (Budapeşte) yaşadığın Erasmus deneyimini paylaş!
Budapeşte yerini bir yerli, gezgin veya değişim öğrencisi olarak biliyorsan... Budapeşte hakkındaki düşüncelerini paylaş ! Farklı özelliklerini puanla ve tecrübelerini paylaş!
Deneyim ekle →
Yorumlar (0 yorum)