Atlayın uçan balonuma, Van'a gidiyoruz!

Tarafından yayınlandı flag-tr Ayşenur Kara — 7 yıl önce

Blog: Doğu'nun Paris'i: Van
Etiketler: flag-tr Erasmus blog Türkiye, Türkiye, Türkiye

atlayin-ucan-balonuma-vana-gidiyoruz-0e0

Doğu'nun Paris'i: Van

Merhaba! Bu yazımda üç yıldır sık sık gittiğim Van'dan bahsetmek istiyorum. Ablam orada öğretmenlik yaptığı için Van'ı doyasıya gezme fırsatı buldum. Yaz tatilinde de oraya gideceğim birkaç haftalığına. "Yaz tatilinde daha turistik bir yere gitsene!" dediğinizi duyar gibiyim. Tabii henüz Akdamar Adası'nı görmediğiniz için böyle düşünmeniz çok normal. Hadi atlayın uçan balonuma ve birlikte gezelim.

İlk İzlenimler

İlk gittiğimde AnadoluJet ile Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan Ferit Melen Havalimanı'na uçmuştum. İki saate yakın bir yolculuktu. Daha sonra ablam havaalanından bizi aldı ve biraz gezmek için merkeze doğru yola çıktık. Elimizde valizlerle gezmek çok zor olacaktı bu yüzden Vib'in bir bayisinden rica ettik ve valizlerimizi emanet olarak onlara bıraktık.

Sağolsunlar misafir olduğumuzu görünce hiç ikiletmediler. Bunu bir başka ülkede görebileceğimizi zannetmiyorum. İnsanımızın bilhassa misafire bu kadar sahip çıkması beni hep gururlandırmıştır. 

atlayin-ucan-balonuma-vana-gidiyoruz-9a7

İlk durağımız Ulu Cami idi. Çok hoş bir mimarisi var. Tıpkı Sakarya’daki Yeni Cami’deymişim gibi hissettim orada. Daha sonra yemek yemek için Bak Hele Bak Yusuf Konak’a gittik. Bu samimi isim bizi kendine çekmişti adeta. Kapıda da bir Van kedisi karşıladı bizi. Kediler içeri girip çıkıyor. Çalışanların hayvanlara olan bu hassasiyetli tavrını takdir ediyorum.

Kahvaltımızı söyledik. Bin bir çeşit kahvaltılıkla donattılar masamızı. Van’a özel tatlar da vardı. Mesela ceviz reçeli… Mutlaka yemelisiniz! Ayrıca ardı arkası kesilmeyen bir çay servisleri var. Çayınız bittikçe tazeliyorlar, bittikçe tazeliyorlar… Tam aradığım ilgi!

Restoranın sahibi Yusuf Konak da sürekli misafirlerinin memnuniyetini kontrol ediyor. Mutlaka her masayla birebir ilgileniyor. Yemek yedikten sonra da muhabbet etme fırsatımız oldu. Kızı Kocaeli’de yaşıyormuş. Bizim de Sakarya’dan geldiğimizi duyunca sevgiyle kucaklaştık. Hepimize birer bileklik babama da araba aynasına asmak üzere bir tespih hediye etti. Sadece bize değil, bu ikramları herkese yapıyor.

Yine merkezdeki bir tatlıcıya gittik sonrasında. Beni affedin ismini hatırlamıyorum ama lezzeti hala damağımda. Kadayıfı, baklavası, tulumbası… Konuşamayacağım.

Daha sonrada ablamın çalıştığı köy okuluna gitmiştik. Çocuklar öyle akıllı, öyle sevimliler ki! Batıdaki pek çok imkan onlarda yok. Biz elimizden geldiğince oyuncak, malzeme vs. götürmeye çalışıyoruz. Etrafımızda yardım istediğimiz insanlar da sağolsunlar kayıtsız kalmıyorlar. Fakat yetkililerin bilhassa köy okullarına daha ilgili olmasını diliyorum.

atlayin-ucan-balonuma-vana-gidiyoruz-898

Yaz ziyareti

Geçen yıl okulum bitince ablamın yanına gittim yine. Herhalde Haziran ayıydı. Yine aynı havalimanlarını kullanarak Van’a indim. Ramazan ayında olduğumuz için Yusuf Konak’a uğrayamadık tabii. Hemen eve gittik zaten iftar vakti yaklaşıyordu. İlk günüm evde geçti.

Sonraki günler ablamla okula gidiyor, çocuklarla ilgileniyordum. Birlikte voleybol oynuyor, yemek yiyor, muhabbet ediyorduk. Ben biraz fazla beyaz tenliyim. Güneş de pek etki etmiyor bana. O yüzden çocuklar “Öğretmenim kardeşin hayalet gibi!” demişler. Olsun çocuklar, olsun varsın hayalet olalım. Hepimiz insan değil miyiz sonuçta! 

Van’ın Edremit ilçesinde Akdamar Adası var. Hem yemek yiyebileceğiniz, çay içeceğiniz bir restoran var adada hem de yıllara meydan okuyarak ayakta kalmayı başarmış bir kilise var: Surp Haç Kilisesi veya Kutsal Haç Katedrali. Ada ile ilgili benim için çok etkileyici bir hikaye var. Onu anlatacağım. Haydi çocuklar yorganları çekin üzerinize, müthiş bir masal geliyor. Masal dedimse sonu mutlu bitiyor sanmayın ha!

Adada yaşayan baş keşişin bir kızı var: Tamara. Güzeller güzeli Tamara… Eh tabi böyle güzel bir kızdan bahsediyorsak bir de onun Mecnun’u olacak değil mi. Köyde çobanlık yapan bir genç Tamara’ya aşık… Tamara da ona karşı boş değil ki her gece ışık tutuyor gence böylece adam yüzerek adayı aşıyor.

İki gencin bu gizli buluşmaları kızın babasının kulağına gidiyor. Bir gece yine bizim Mecnun adaya doğru yüzüyorken, Tamara’nın babası ışığı sürekli farklı noktalardan tutuyor. Fırtınaya karşı kulaç atan Mecnun’un gücü tükeniyor bir süre sonra ve dalgalara kendini teslim ediyor. Son nefesini de “Ah Tamara!” diye içli içli bağırarak veriyor. Tamara da buna dayanamayıp kendini sulara gömüyor.

Sonrasında insanlar adayı bu isimle anıyorlar: Ah Tamara! Yıllar geçtikçe Ah Tamara, Akdamar’a dönüşmüş. Bu bir efsane tabii… Yaşandığına dair tarihi bir delil yok. Ama ben inanıyorum. Zaten böyle hikayeleri hep inanmışımdır ben. Kesin olmuştur bu. Hüseyin Akın’ın Tamara isimli bir şiiri var:

Nasıl da yanıyor hep birden

Ülkemin ışıkları gözlerinde Tamara

Sen susunca eriyor dağ, tutuşuyor deniz

Konuşunca gün bitiyor sözlerinde Tamara

Uyurken aynalar saçların ayartıyor geceyi

Boğuyor karanlığı gölgesi yorgun atların

Bir tenha gülümseyiş, bir firari çığlık

Irmakların suya dair öyküsü var yüzlerinde Tamara

İşit beni işit ki yaklaşayım sesime

Geçip harami şarkılardan, ıssız söz başlarında

Bir kuzgun gibi üstümüze tüneyen rivayetlerin

Duy, sesimi güneşinle dağla, yol bilmez benim sesim

Bir kuyudur yankısını arayan, sözlerin mahşerinde

Yazılmamış bir şiirdir, söylenmemiş bir türkü

Derinde, çok derinde Tamara...

Ah! diyorum sevgili Hüseyin Akın. Ah!

Ermeni bir şairin Akdamar'a ithafen yazdığı şiiri de ekliyorum:

Yine çağırmakta… Çağırır durmaksızın
Sıla derdinin uykusuz hasreti.
Ve gönlüm kanatlarını seriverip ansızın,
Uçar yuvaya doğru dileyerek vuslatı.
Orada baba ocağında beklemekteler beni,
Uzun kış gecelerinde, anarak eski günleri.
Ve karanlık inlerin yosunlu duvarlarından,
Yalçın kayalıkların sessiz derinlerinden,
Çocukluğumun şen kahkahalarının
Aksini duymaktayım şimdi yeniden.
Kah şen şakrak gürüldemede dere,
Kah dumanı tütmede aşina bir bacanın
Ve hepsi sıcacık, güçlü, dünü savurup yere,
Gönlüme doluyorlar aşaraktan zamanı.
Sus, kulak ver ve dinle türkü yakan çobanı.

***

Ey eski dostlar, ey yeşil dağlar,
Sizi gördüm de hatırladım,
Mutlu olduğum güzel günleri,
Aramızdan ayrılıp yiten dünleri.
Daha dün, yazın yamaçlarınızda,
Açan çiçekler gibi kaybetmişiz onları.
Hanidir doruğunuzda geçen yıl karları?
Anmaya geldim ben tüm gidenleri.
Selam hayatımın ilk anıları,
Yetim ruhumla merhaba derim,
Ve hasretle dağ taş demez arar da,
Sizi bu şenliğe buyur ederim.
Bir kez daha mezarlarınızdan çıkın,
Çıkın ki sizleri tutup okşayayım,
Hayatı duyun yeniden yaşayın
Ve doldurun keyif tasasını ozanın.

Hovhannes Tumanyan

atlayin-ucan-balonuma-vana-gidiyoruz-5f2

Adaya Gevaş’taki iskeleden turlar düzenleniyor. Biz de onlardan birine bindik. Gidiş-Dönüş kişi başı on tl idi yanılmıyorsam. Bizimle birlikte bir grup yerli, iki de turist vardı. Orada turist görmeyi beklemiyordum. Fakat kilise onlar için çok kıymetliymiş. Doğrusu benim de ilginç bir ruhaniyete sahip olduğunu hissettiğim bir kilise oldu. Bu arada adaya giriş de ücretli. O da on tl idi galiba. Neyse yine daldan dala uçtum.

Kilisenin olduğu yerde bir de manastır var. Labirent gibi kalmış… Beni biraz ürkütür bu tip mimariler. Çünkü hemen keşişler, rahipler, rahibeler kondururum boşluklara. Elinde Latince kitaplarla, ayaklarını uzatmış göl manzarası izleyen keşiş kızlarını düşünürüm. Tamara gelir aklıma mesela…

Ben de göl manzarasına karşı koyamadım. Sudan korkan bir insan olmama rağmen, dalgaları görmeye bile dayanamayan bir insan olmama rağmen…

Ada beni çok eski zamanlara götürdü. Kendimi orada yaşamış Ermeni dostların arasında hissettim. Bu hissi tarif etmek mümkün mü bilmiyorum. Ama sanki bir hikayeyi yaşıyor gibiydim. Mutlaka gitmenizi tavsiye ediyorum.

atlayin-ucan-balonuma-vana-gidiyoruz-57e

Adadan sonraki durağım, tabii aynı gün içinde değil, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi kampüsünde bulunan Kedi Evi oldu. Kedilere bayılıyorum. Van kedilerine ayrı bayılıyorum. Kedi Evi’ne varınca da çıldıracak gibi oldum. Düşünsenize tam bir kedi aşığısınız ve etrafınızda onlarca Van kedisi miyavlıyor!

Orada satılan mamalardan aldım kedileri beslemek için etrafı çevrili bir alana giriyorsunuz. Kedilerin çoğu biraz asabiydi; fazla ilgiden herhalde. Bazıları da aşırı sakindi. Avucumda uyuyan bir kedicik bile oldu mesela.

atlayin-ucan-balonuma-vana-gidiyoruz-b7b


Yanımda İzdiham dergisi vardı. Kediler ve İzdiham temalı binlerce fotoğraf çektim: Abartmıyorum! Tamam, birazcık abartmış olabilirim ama çok fazla bu temada fotoğraf var elimde. 

atlayin-ucan-balonuma-vana-gidiyoruz-d6c

Hadi özetle gidince ne yapalım?

Ferit Melen Havalimanı'na indiniz. Otobüse binip merkeze gidiyorsunuz. Sonra kendinizi sokaklara bırakın. Elinizde navigasyon adım adım bir yerler arayacağınıza rastgele girin dükkanlara, restoranlara. Çünkü bir şehrin sokaklarında kaybolmadan o şehre ait hissedemiyorsunuz kendinizi. İzin verin şehir sizi yorsun, biraz hırpalasın... Günün sonunda gülümseyerek hatırlayacaksınız yaşadıklarınızı.

Evet kaybolun, ama mutlaka Akdamar Adası'na gidin. Hem manzarası hem de havası sizi çok etkileyecek. Eğer kedileri seviyorsanız Kedi Evi'ne de mutlaka uğrayın. Oradan kendinize Van kedili bir anahtarlık alın mesela. Bir kutu da mama alın kedileri besleyin. Dışarıdaki kedi heykeli ile bir fotoğraf çekilin. Kampüsü gezin. Kampüsteki camiye de mutlaka gidin. 

İnsanlarla konuşun, nereden geldiğinizi anlatın. Bırakın hikayelerini bıraksınlar avuçlarınıza. Yüreğinizde sıcacık duygularla sevginizi akıtın. Gezin, gezin, gezin. Ötesini tamamlamak hayal gücünüze kalmış!

Sevgiyle kalın.


Fotoğraf galerisi


Yorumlar (0 yorum)


Kendine ait Erasmus blogunun olmasını ister misin?

Yurtdışında yaşamayı tecrübe ediyorsan, tutkulu bir gezginsen veya yaşadığın şehri tanıtmak istiyorsan... kendi blogunu oluştur ve maceralarını paylaş!

Erasmus blogumu oluşturmak istiyorum! →

Hesabınız yok mu? Kaydol.

Biraz bekleyin lütfen

Koşun hamsterlar! Koşun!