Have you made up your mind about your destination? The best accommodation deals are being booked fast, don’t let anyone keep ahead!

I want to find a house NOW!

Floransa


  - 1 görüşler

Floransa

Tarafından yayınlandı flag-tr Zeynep Dağdeviren — 6 yıl önce

masal gibi şehir.

şehre girerken pek de abartılı birşey görmezsiniz, sanki herhangibir noktadır sizin için. ne tabelası vardır, ne de cafcaflı binaları. tühh gelmesemiydik acaba diye düşünme aymazlığına bile düşersiniz, fakat suratınıza tokat gibi inecek o asil ruhu görmenize az kalmıştır. bilmeden ilerlersiniz. 

yavaş yavaş sağınızı solunuzu saran heykelleri görmeye başlarsınız, çeşmedir bazıları aynı zamanda. ancak yürüyerek bu şehrin tadının çıkacağı bilindiğinden, susayan insanlara cömertçe su veren çeşmeleri görür, bu düşünce inceliğinden memnun olursunuz. eskiden bu çeşmelerin başında su almak için bekleyen keşişler gelir aklınıza, zaten çok da uzakta değillerdir, o kıyafetleri hala üzerindedir onların. daracık kaldırımlarda bir yerlere yetişmeye çalışır gibi hızlı adımlarla yürürler. insan kendini ortaçağ'da hisseder. 

elinizde şehir haritası vardır, yüzlerce görmeniz gereken yeri işaret eden, ilk başta uymaya çalışırsınız ama nafile. sağınıza solunuza nereye baksanız keşfedilecek yeni bir şey görmenin heyecanıyla o harita artık bir rehberden çok yüke dönüşmeye başlar. yüzlerce dehlizden oluşmuş gibi, birbirine girmiş sokaklara kimi zaman duyduğunuz nefis bir kahve kokusunu takip ederek, kimi zaman da uzaklardan belli belirsiz duyduğunuz akordeon seslerinin doğrultusunda şuursuzca yürümeye başlarsınız. her sokak başka bir sokağa, o sokaklar da mutlaka genişçe bir meydana çıkarır insanı. 

herşey sanki zamanı durdurmak için dizayn edilmiş bu şehirde. fiilen 2000'lerde fakat ruhen rönesansta kalmış bir kaf dağı arkası.

santa maria novella da trenden inince asağı katta galleria vardır. italyan techno ve dans cd ve plakları almak icin ideal bir mekan olmuştur yıllar yılı. gerçi o 90 larin ortasindaki esamesi yok techno nun ve dans müziginin ama olsun. benim icin bir nevi nostalji.buranın istasyon ile aynı adı taşıyan meşhur parfümerisinede uğramak gerekir zira buradaki kalıp sabunlar başka yerde zor bulunur.

sonra otele geçmeden önce gilli de bir kahve içilir ve tatlı yenir. fiyatlıdır bu 1700 lerden beri aynı yerde bulunan pastacı ama değer. sonra gidecek çok kahveci var nasılsa sokak aralarında. akşam yemeği elbette yellow pizzeria da , ben daha iyi pizza yemedim burdan. makarnalarda güzel, önünüzde hazırlar gözlemeci teyze kıyafetli italyan zia lari durumdan , semolinadan ve buğdaydan. hatta bir alla carbonara yaparki burası insan parmaklarını yer. floransa usulü burgerde bulunur burada ki bunada alla francese deriz ama kibarlıktan ölmek için garsondan alla francesina diyede ısmarlanır. bunun yanına bir de 90 lardan brunello di montalcino açıldımı değmesin keyfinize.

o kadar yemekten sonra napar insan diye düşünürken aklınıza kinky club gelir ama bologna 100 kilometre mesafede. gerçi otobandan 45 dakika ama yinede empoli de jaiss gibi bir gece klübü dururken o kadar yol yapmaya lüzum yoktur. velhasıl jaiss sadece 40 kilometre mesafededir ve yeni gençligin deyimi ile yıkılan bir mekandır.

ha, ben romantizm, aşık olunacak şehir, akşam, ay, mehtap filan derseniz , meydanda ogni volta yı söyleyen bin tane sarkıcı var. bağıra bağıra söyleyin, benim güzel memleketim ve ayrılık kadar duygulandırır insanı.

sabah kahvaltı il cucciolo da sert espresso ile başlar. prosciutto lu sandviçleri hastır buranın. sonra sanat, müze derdim ama bunu herkes yazar. uffizi, duomo vesaire, şehrin her tarafı sanat zaten. oysa floransada çok güzel alişveriş de yapılırki bilenler bilir. via roma ya çıkılır yani via roma caddesine. buradaki luisa via roma adlı esvap ve aksesuar dukkanı beymen, saks fifth avenue, neiman marcus ve daha bir cok alişveriş mağazasının eline verir. uçmuş fiyatları ile calvani çok güzel ayakkabılar satar. sandro pestelli deki gay baba ve oğulun sohbeti cok iyidir. maalesef oscar ve franco gibi efsane mağazalar kapanmış yerini goya gibi karaktersiz bir mekana bırakmıştır amma velakin erkekler için gerard, gerard loft, oliver ve montgomery ilaçtir.

akşam olunca pinchiori ye para yetmez onun yerine mosacce ye gidilip et yenilir. çıkışta köprünün orda gençlerin takıldığı pastanenin önünde piyasa yapılır. bu kadar insan ayni anda ot içermi, jamaika ya mı geldik diye dumur olunur. tanışılır, sosyalleşilir icabında montecatini ye kaplıcaların oraya kaçılır ve birer cappuccino daha içilir. görülen odur ki burasi capkınlık yapan evli erkeklerin romen yada arnavut kiz arkadasları ile buluşmak icin tercih ettikleri mekanlardır.

sonrası, floransa özlenir hep. insanın canı burghi ye , atari salonlarına gitmek ister 13-15 yaşlarındaki gibi, meydandaki dev lavazza yazısı karşısında secdeye yatmak ister. iki damla gozyaşi dökülür. güzeldir firenze , bir tanedir.

turizm git gide tatsız bir hal alıyor. büyük bir para emme makinesi ve güzel olan herşeyi de içine çekiyor. floransa güzel, tarih, sanat, biraz romantizm, biraz mit, aslında bolca mit ve olmak istediğinle, olabileceğine inandırıldığınla ve aslında olduğunla karşılaşmak ama görmezden gelmek için ideal. 

beş yüz yıllık tarihi taş yapıların önünde, tonlarca heykelin arasında tüm kalabalığı alsa da doymayan meydanlarda tam bir karnaval havası var. benim için neşeli olanından değil ama. her taşı, kımıldayan-kımıldamayan ne varsa fotoğraflayıp kayda almak için ölen avrupa'nın üst-orta-alt sınıfı, asya'nın eski ve yeni zenginleri, orta doğu'nun az sayıda insanı, kıtalararası turistler, velhasıl dünyanın insanı, bir yandan dünyanın refah merkezlerinde semirirken, diğer yandan her menüyü en ince ayrıntısına kadar senti sentine hesaplayıp, mümkün olan en hesaplı tatili çıkarmaya çalışıyorlar. iki adım ötelerinde bir ayakkabıya altı yüz euro fiyat çeken, bir cekete evin tapusunu isteyen bir mağaza, biraz ötede avrupa'nın ucuzcusu h&m, zara vs. (bu arada bunların türkiye fiyatları çok daha düşük. mal kalitesi de mi öyle acep? bilemiyorum) biraz daha ötede havaya fırlattığı ışıklı bir zımbırtıyla gelip geçeni tedirgin eden hint, bangladeşli, pakistanlı görünümlü satıcılar ordusu ki bir kısmı havaya ateş ederken bir kısmı da jöle kıvamlı plastik topağı yere yapıştırıp çocukları etkilemeye çalışıyor. çanta satan orta ve kuzey afrikalılar, orta doğulular ve hatta asyalılar, ortamda kasıntı ve hayranlıkla gezenlerin yaldızlarını döküveriyor. pazar yerinde satılan çin yapımı deri çanta mağazaya girince birden değer kazanıp coşuyor. çanta aynı çanta ama fiyatı beş katı.

leş gibi nemli sıcağa rağmen görünümünü bozmak istemeyen boynu şallı hanımlar beyler zarafetle şarap yudumlarken takındıkları yapmacık elegan tavrı, iki adım ötede "allah turistik bir atraksiyon var, hem de beleş" diye koştur koştur bir animatörü görmeye giderken kaybediyorlar. dünyanın yeni görgüsüzleri de sanırım belli olmuş: çinli genç turistler. her an yüksek sosyeteye girecekmiş gibi hazır ve nazır kılıkta taş döşeli meydanlarda topuklularla bilekleri döndüre döndüre gezen ful makyaj, ful aksesuar genç hanımlar ve eşlikçileri beyler.

biliyor musun mediciler köprüyü geçmek için kendilerine geçit yaptırmış fısıltıları arasında, limuzinden inen hıyarlarla her gün yediği ya da bildiği fabrikasyon dondurmaya uzaylı görmüş gibi bakan hıyarlar, bu hıyarların rönesans keyfini bozan seyyar satıcı hıyarları, beş sentlik suyu bir eurodan, bir euroluk yiyeceği beş eurodan geçirmeye çalışan ve başaran güleç yüzlü esnaf hıyarları, bu karman çorman bulamaçtan başı dönmüş baş hıyar ben, şahane bir mizah oluşturuyoruz. yüzler her gün değişiyor, acıklı hal değişmiyor. yıllar yıllar önce de biraz böyleydi ama biraz. şimdi floransa yok, onun yerine kurulmuş dev bir fabrika var. konveyör üstünde bir uçtan giren turistler diğer uçtan hafiflemiş olarak çıkıyor, arada makinenin kolları uzanıp gerektiği kadar parayı topluyor. 

kendimi en sahici hissettiğim an, önümde yürüyen ailenin meşrebini düşünürken kulağıma türkçenin çalındığı an olmuştu. kıçını parayla sildiği belli bir adam, güzel görünmek ve bunu paraya tahvil etmek için yetiştirilmiş, iki çocuk doğurunca güzelliği biraz gölgelenmiş ama mihrabı korumayı başarmış, belli ki kocaya bağımlı bir kadın, iki de kız çocuğu. kadın, "annecim çok özür dilerim, bir daha yapmayacağım, ne olur otele dönmeyelim" diye usul usul ağlayan kıza, devreleri yakmış şekilde ama tane tane azarı kayarken köklerime döndüm. ne diyordu anne: "rezil ettiniz tatilimi. baban da kızdı işte. yürü otele gidiyoruz. bir daha sizi getirmeyeceğim. hep böyle yapıyorsunuz. burnumdan geldi tatil." olay çıkaran çocuk bir tane ama azar çoğul ekinde kayılıyor ha ha. bir kızın özürler eşliğinde salya sümük ağlaması ve sessiz sessiz annesinin sürüklediği yere giden diğer kız, ha bire tatilinin burnundan gelmesine hayıflanan anne (ki mesleği yoksa pek şaşırmam, o koca o kadını çalıştırmaz bence), vınlayan baba, arkada kaldırım mı değiştirsem diye düşünen ben. memleket gibisi yok vallahi.

bu arada baba "sen götür bunları yatır. ben sonra gelirim" diyerek sürüden ayrılıverdi. sürünün kalanı önümde dramlarını yaşamaya devam etti. yukarıdaki anlatıp durduğum yapaylıktan eser yok. adam ailesini ayak bağı görüyor. kadına görev dağılımını yapmış. sorun çıktığında tüymeye programlı. kadında ne bir şaşırma, ne bir itiraz, ne başka bir şey. adam özerkliğini ilan edeli çok olmuş belli ki. günahını almayayım ama o saatte gidip gideceği yerden kendi pipisinden başka bir şeye hayır gelmez, künyeli, zincirli avrupai ailemizin reisinin. dobra dobra, hiç kasmadan mutsuzluklarını, pişmanlıklarını, sonradan görmeliklerini, ne var ne yok ortaya lök diye dökmekten imtina etmeyen aile. diğerlerinin dökülen yaldızlarının altından seçilen ucuzluk burada tüm heybetiyle karşımızda. floransa'nın nemli gece havasını içime çektim, oh aynı istanbul.


Bu mekanı puanla ve yorum yap!

Burayı (Floransa) biliyor musunuz? Bu mekanla ilgili görüşlerini paylaş.

Bu mekanı puanla ve yorum yap!


Hesabınız yok mu? Kaydol.

Biraz bekleyin lütfen

Koşun hamsterlar! Koşun!