Trabzon'u Keşfetmek
Uzun bir zamandan sonra tekrardan merhaba arkadaşlar. Bu yazımda sizlere Türkiye'nin en turistik şehirlerinden biri olan Trabzon'dan bahsetmek istiyorum. Trabzon, Türkiye'nin en yeşil, en nefes alan şehirlerinden biri olabilir. Özellikle Çaykara ilçesine bağlı olan Uzungöl ve dört bir yanındaki yaylalarında birkaç gün geçirildiğinde, solunan oksijen sayesinde insanın kendini yeni doğmuş kadar zinde hissetmesine neden olan tabiat şaheseri kent.
Biraz tarihinden bahsedelim. Şehrin kuruluşu çok eskilere dayanmaktadır. Kent merkezi kuzeyde denizden, güneyde Boztepe'nin üzerine kadar düzgün olmayan teraslar halinde yükselmekte ise, arkaik dönemde özellikle Değirmendere, Kuzgundere ve Zağnos dereleri yerleşimi güneyden kuzeye derin boğazlarla bölmüştür. Tabakhane ve Zağnos dereleri arasında kalan ve düzgün olmayan alanda dahil olmak üzere büyükbaş olarak nitelenen hayvanların yaşam alanıdır. Nitekim bu hayvanların büyük çoğunluğunun bizonlardan oluştuğu yapılan kazılar neticesinde anlaşılmıştır. Bizonların rahat ve huzurlu yaşamı, yunanlı komutan kesnophon’un bu bölgeye adım atması ilk defa yazılır. Nitekim günümüze sadece bir kısmı sağlam olarak kalan büyük ölçüde tahrip olmuş olan "Anabasis" adlı antik kaynakta bölgedeki bizonlardan ve yaşam alanlarından geniş bir şekilde bahsedilmektedir.
Kalkolitik çağdan beri yerleşim yeri olan, Trabzon Rum İmparatorluğunun merkezi iken 1461'de osmanlılara geçen Ermeni,Rum, Katolik, Yahudi ve Müslümanların osmanlının son dönemlerine kadar (yanılmıyorsam Abdülhamit dönemine kadar) bir arada huzurla yaşadığı ,Fatih Sultan Mehmet'in şehzade sancağını kurduğu ilk doğu liman şehri. Tarih boyunca Moğolların,Kazakların ,Osmanlının,Rusların ,Ermeni çetelerinin saldırılarına uğrayan şehirde, Kurtuluş Savaşında ,Trabzon Muhafazai Hukuk-i Milliye Cemiyetini kurulmuştur.
Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan Trabzon Kafkasların ve İran transit yolunun başlangıcında yer alır. Hatta Uzungöl'de artık her yer Arapların kurduğu otellerle dolmuştur. Karadeniz insanı da doğal olarak bundan çok şikayetçi. Eski güzelliğinin kaybolduğunu düşünüyorlar.
Doğu Karadeniz’in bir özelliğinin de, yerli turistin en çok orayı merak edip de en son gittiği yer olmasıymış. En basitinden, çok uzak. Nereden baksanız İstanbul’a 1100km. Coğrafi elverişsizliği düşünürsek doğal güzelliklere dokunmayan değil dokunamayan insanlardan bahsedebiliriz. Fırtına Deresi konusunda kazanılan doğa zaferi ne yazık ki şu sıralarda kıyı şeridi konusunda kaybedilmiş; inşaat firmalarının kazandığını düşündüğüm korkunç paralara karşın doğru düzgün bir yol bilmem kaç yılda henüz ortaya çıkmamıştır. bazı noktalarda iyileştirmeler var; fakat o kadar. beşirli’deki yılların kancalar sahil sitesi’nin ve uzunkum oteli’nin şu an denize 50 metre mesafede olması çok düşündürücü. İnsanlara bir şeyler aşılayabilecek, ekonomik dinamizm getirebilecek ve şehrin sosyal hareketliliğini önce yoktan yaratıp sonra uzun bir menzile yayacak projelerden önce bu işlerin, özellikle de yarım yamalak bırakılarak yapılması konusunda ne desem boş. bugüne kadar elimize kalan iki inanılmaz eserden Uzungöl bir doğa, sümelâ manastırı ise yapı şaheseridir. bunun yanında yayla ve genel yeşillikten bahsetmeye gerek bile yok. şehirden çıktığınız anda yer taraf zaten yeşil.
Şu sıralarda Trabzon’da yaşayan birisi için gezip görmem ve tanımam gereken yerlerin sayısının fazlalığının bilincindeyim. Her ne kadar şu anda biraz kara bir tablo çizmişsem de, Trabzon güzel bir şehir; tek kabul edemediğim şey ise hâlâ bu kadar içine kapanık olması.
Trabzon iklimi yazın sıcak kışın ise normal soğukluktadır. Özellikle yağmurlarıyla ve o güzel nemli havasıyla meşhurdur.
Her ne kadar silaha karşı düşkünlüğü, çabucak sinirlenmesi ve keskin zeka yapısı ile insanlara korkutucu gelse de aslında Trabzon insanı son derece sıcakkanlıdır. Bölgenin ve iklimin getirisi olan özellikleri kendi bünyesinde yansıtan Trabzon insanı yine aynı sebeplerden bu etkileri kendi halk oyunlarına da yansıtmaktan geri kalmamıştır. Dünya üzerinde bilinen halk oyunları arasında en tempolu ve hızlı oyunlar bu bölgenin oyunlarında gözlemlenir birçok otoriteye göre. Horon olarak genel bir adlandırmaya tabi tutulmuş bu oyunların birçok çeşidi mevcut bulunmakla beraber hiçbir çeşidi Türkiye'nin başka bölgelerinde mevcut bulunan halk oyunlarından daha ağır değildir.
Şehir, silüet itibariyle az gelişmiş ve küçük bir kent havasında. İki üç cadde, bu caddelerin kesiştiği merkezi birkaç alan dışında pek bir şey yok. Yine de Trabzon'u bu tip şehirlerden ayıran bir özelliği, istediğiniz herşeyi bulabilecek olmanızdır. Küçük de olsa burada her markanın bir dükkanını bulabilirsiniz.
Coğrafyasındaki sıkışıklığı mimarisine de yansımış. Şehir genişleyemediği için oldukça sıkışmış. Sokakların çoğu arka ve dar sokak kıvamında. İstiklal Caddesi'nin arka sokaklarını anımsattı bana. Fazlaca yeni yapılanmaya gidilemediği için şehrin tarihi mimarisi korunmuş. Evler genelde eski yapım. Trafik, yukarda saydığım sebeplerden ötürü, yani yolların dar olmasından mütevellit, mesai dağılımı saatlerinde bir nebze sıkışıklık yaşanmakta. onun dışında fazla araç da yok, trafik de.Ekonomik açıdan baktığımızda şehir için ucuz diyebiliriz. en azından pahalı olmadığı kesin. İnsanlarına gelince, agresif tanımlamasının biraz yanlış olduğu kanaatindeyim. Daha çok bozuk atmak için fırsat kollayan, ya da naz yapan sevgili havasındalar. Bu duruşları bende garip bir şekilde tebessüme sebep olduğu için bir rahatsızlık yaratmadı ve belki de bu yüzdendir iyi anlaştık. Yemeklerinden bahsedecek olursak, ben çok fazla sebze, yeşillik türü şeyleri sevmediğim için yemekleriyle pek fazla iyi anlaşamadım. Sadece aşık olduğum bir kuymakları var. Ama şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Rize de buna Mıhlama diyorlar ve kesinlikle Trabzon'dan daha iyiler. Kuymak dışında Laz böreği'ni denedim o da çok güzeldi. Tavsiye ederim.
Türkiye'nin birçok şehrini gezdim, dolaştım. Gerçekten de doğasıyla, insanıyla bambaşka şehirlerimiz, memleketlerimiz var. bu şehirler arasında doğasının güzelliği ile ön plana çıkan bir şehir trabzon. Lakin kendi içine sıkışmış, kalıplarını yıkamamış bir şehir ayrıca. bunun da hallice sebebi mevcut.Lakin burada belirtmek istediğim bunların en göze çarpanı, en elzem olanı olacak.
Trabzon'a girdiğinizde gezeceğiniz ilk yerlerden birisi baştan sona 5-10 dakika yürüyerek bitirebileceğiniz sokak olan Uzun Sokak'tır. Ve burada dikkatinizi çekecek olan ilk şey ise arka cebinde sigarası, elinde tespihiyle, sağ ve sola olmak üzere ortalama 5 cm kollarını martı gibi açarak yürüyen gençlerimizin yoğunluğu olacaktır. Evet, bu gördüğünüz gençlerimizin hemen hemen tamamı lise sonrası öğrenim hayatını devam ettirmeyen maalesef aylak aylak sokaklarda gezen işsiz gençlerdir.Ve bu gençlerimizin temelde hayata dair bir adet sorunu vardır. Bu da elbette ki Trabzonspordur.
Bu yalnızca gençlerimize ait bir sorun değil bu şehirde maalesef. Her kahvede, her köşe başında, dolmuş duraklarında, avm'lerde, kafelerde vb. yerlerde konuşulan, tartışılan en büyük sorundur bu. Ve ben doğdum doğalı da çözülememiştir. Bu şehirdeki insanların konuştuğu başka bir şey maalesef yoktur. bu şehrin sanayileşmemesi ile işsizlik oranı ile trafik sorunu ile kültür, sanat yoksunluğu ile ilgili konuşan insan sayısı çok çok azdır maalesef. Belki de taraftarın zaman zaman bu kadar yozlaşabilmesinin de temel sebebi budur. Zira hayatının merkezine trabzonspor'u koymuştur bu insanlar. Mutluluğu da odur mutsuzluğu da. Öyle bir merkezdedir ki çevresinde hayata, memlekete ve şehre dair bir sorun daha almamaktadır.
Bir gezgin gözüyle trabzon'da gidilebilecek yerler:
1. Boztepe'den trabzon manzarası seyredilebilir, bir semaver çay ile,
2. Ganita'da çay içerken dalgaların sesi dinlenebilir,
3. Rus pazarı - avrasya pazarı gezilmese de olabilir,
4. Atatürk köşkü ve bilimum müzeler gezilebilir,
5. Şehirden uzaklaşılıp Sümele Manastırı ve Uzungöl'e gidilebilir.
10 günlük bir gezi sonucu heryeri görme şansını elde edebileceğiniz.İnanılmaz güzel bir doğaya sahip.harıl harıl koşturma olmadan sakin ve lezzetli yemeklerle hem antik hem rahatlatıcı bir tatil geçirmek isteyenler için birebir şehir.
Gün içinde neredeyse 4 mevsimi aynı anda yaşayabileceğiniz ender şehirlerden biri. Sabah kalkarsınız hava güneşli ama soğuktur sıkı giyinirsiniz,öğle saatlerine doğru hava ısınır nem artar sıcaktan bunaldığınızı hisedersiniz. havaya aldanıp üstünüzdeki hırka kazak ne varsa cıkartırsınız kısa bi süre sonra yamaçlarından gelen lacivert bir bulutu farketmeyip yağan sağnakla bir güzel ıslanır donarsınız. Bu açıdan süprizlerle dolu bir şehir.
(Trabzon'da birkaç günden fazla kalmayacaklar için)
- Sümela Manastırı'nı görün.
- Uzungöle gidin, hatta gitmekle kalmayın, balık yemeden de dönmeyin. (Son yıllarda içine etmişler uzungölün. Benim hatıralarımda eski hali var)
-Nisan/ekim ayları arasında Trabzon'da bulunuyorsanız bir yaylaya çıkın ve mümkünse orada bir gece geçirin.
- Zigana'ya çıkın. Kuymak yemeden inmeyin.
- Çömlekçi'ye gitmeyin.
- Faroz'dan uzak durun.
- Döner yiyin. Trabzon'un döneri farklıdır ve muhteşemdir. Mutlaka tadılmalıdır. (Trabzonda genellikle dürüm formunda tüketilir. Tavuk dönerden uzak durun)
- Akçabaat Köftesi yiyin. (Porsiyonu falan unutun. Kilo ile söyleyin, yanında gelecek bir sürahi ayranla birlikte gömün)
- Ganita'da oturun, hatta o esnada birkaç bardak çay için.
- Atatürk köşkünü ziyaret edin.
- Boztepeye çıkın.
- Yöresel lezzetleri deneyin.
Gelecek yazımda yine Trabzon'dan bahsedeceğim, ama bu sefer gezilecek mükemmel yerlerinden.
Fotoğraf galerisi
Burada (Trabzon) yaşadığın Erasmus deneyimini paylaş!
Trabzon yerini bir yerli, gezgin veya değişim öğrencisi olarak biliyorsan... Trabzon hakkındaki düşüncelerini paylaş ! Farklı özelliklerini puanla ve tecrübelerini paylaş!
Deneyim ekle →
Yorumlar (0 yorum)