Nasıl diyor Fransızlar: Pağiii

Tarafından yayınlandı flag-tr Reyhan Nazlıaydın — 4 yıl önce

Blog: Sınırın daha ötesi: Fransa
Etiketler: flag-fr Erasmus blog Paris, Paris, Fransa

Paris'e giden uçakta da rastladığımız; sonrasında şehre giden otobüse bizimle binen 3 gencin Türk olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Kız tesettürlüydü ve baş örtüş biçimi benimkine çok benziyordu. Müslümanların geldikleri ülkeleri belirlemenin yollarında biri de örtü biçimleridir. Türkler de çok kolay seçiliyorlar. Konuşmakla konuşmamak arasında bir süre tereddüt ettikten sonra, ne kaybederim ki yahu, belki birbirimize bir faydamız olur diyerek tanışmak üzere yanlarına gittim. Madrid'den geliyorlardı. "Belki onlar da Madrid'de Erasmus yapıyorlardır." gibi bir düşünce içerisindeydim. Öyle olursa, dönüşte daha fazla vakit geçirebileceğim yeni kişiler tanımış olurdum. 

Gidip konuştuğumda, nisan tatilini değerlendirmek için gezen 3 arkadaş olduklarını öğrendim. Erasmus yapıyorlarmış ama Madrid'de değil, Polonya'da. Zaten Polonya nüfusundan çok Erasmus öğrencisi olsa gerek. Osmaniye Üniversitesi!nden geliyorlarmış, bölümleriyse iktisad ve işletmeymiş. Bir süre konuştuk, birlikte bölgenin en ucuzu olacağını düşünerek Mc Donalds'a gittik. İçerde birbirimizi kaybettik ve numarlarını da almadığımız için birdaha hiç birbirimize rastlamadık. Bir gün bir yerde karşılaşırsak ya da bu yazıyı bir rastlantı sonucu okursanız, tanıştığıma memnun oldum. Birlikte vakit geçirmeyi dilerdim.

Desenle oturup birer kahve içtik ve yol için hazırladığım poğaçalardan yedik. İlk kahvaltımızı böylece yapmış olduk. Bir süre oturup dinlendikten sonra planımızı yapıp yola koyulduk. Yavaş yavaş şehre inecektik. İlk istikametimiz Zafer Takı yani Arch de Triomphe.

Arc de Triomphe

Dolu dolu bir Tarihi olan Zafer Takı, gerçekten zafer üzerine Napolyon Bonapart tarafından inşaat emrinin verilmesiyle yapılmış bir yapı. Birçok semboik değeri üstünde barındırıyor. Üstündeki heykeller, rölyefler kadar; üstlendiği görevler de onu değerli kılarken; altındaki meçhul mezarların tepesinde sönmeyen de bir ateş bulunuyor. 

nasil-diyor-fransizlar-pagiii-f65c8a944b

Napolyon, Austerlitz Savaşı'nda gelip gelen askerlerine "Evinize zafer takının altından geçerek döneceksiniz." diye seslenmiş. 1806'da yapımı başlanmış, 1836'da tamamlanmış. 1840'ta da Napolyon'un cenazesi bizzat bu takın altından geçirilmiş.

1. Dünya Savaşı'nda ölen askerler için bir de meçhul mezarı bulunuyormuş altında. Onların anısına mezarların üstünde 1923'ten beri hiç sönmemiş olan bir ateş varmış. Bu ateş Alman işgali sürecince dahi sönmemiş. Her gün 18.30'da tazeleniyormuş. Toplum tarafından da çok kutsallaştırılmış bir yeri var Zafer Takı'nın. 

nasil-diyor-fransizlar-pagiii-85c5e9d148

Avrupa'da her şehrin bir Zafer Takı var neredeyse, ama çok azının bu kadar dolu hikayeleri var. Lisbon'da gördüğüm, bir deprem anıtıyken; buradaki bizzat zaferle taçlandırılmış, arkası çok daha dolu bir yapı. Üstüne çıkılabiliyor. Ben çıkmadım. Etrafından dolandım. Merkezde bu olacak şekilde ışınsal olan caddeler sarıyor yapıyı. Bu caddelerden birinde ilerlediğinizdeyse karşınıza Champs-Elysees çıkıyor. Bu meşhur cadde, kulağımıza gelen adıyla "Şanzelize

Champs-Elysees

Nasıl diyor Fransızlar: Pağiii

Şanzelize Caddesi böyle yazılıyor. Burayı ciğerlerimde soludum, muhteşem deneyimledim demek isterdim ama imkansızdı. Champs Elysées lüksüyle meşhur bir yer. Bir kahve içmek isteseniz bile dünyaları bırakıp çıkmak durumunda kalırsınız. Eğer ki çokça para biriktirip bu uğurda bütçe ayırıldıysa yapılacak olan bu aktivite yerine bu parayı kültürel aktivitelere ayırmayı tavsiye ederim. Champ Elysees güzel, ama Paris'te gördüğüm en az güzel yer sayılabilir; gece görmediğim için de olabilir bu. Buraya en güzel dronela bakılıyor bence. Yukarıdan bir kamerayla, hem Zafer Takı'nı görerek, hem caddenin iki tarafındaki güzel yeşillendirmeyi takip ederek...

Yolun ikş tarafındaki ağaçlar, ciddi derecede düzenlenmiş ve budanmış. Tek sıra halinde dizili olan bu uzun ağaçlar; küçük zarif yapraklılar. Yakından baktığınızda bu budanmayı fark edemiyorsunuz ama uzaktan baktığınızda küp küp olmuş ağaçlar hemen göze çarpıyorlar. 

Nasıl diyor Fransızlar: Pağiii

Champ-Elysees'te aldığımız ilk Paris havasının ardından, bir metroyla çantalarımızı bırakmak üzere otelimize doğru yola koyulduk.

Paris Metrosu

Nasıl diyor Fransızlar: Pağiii

Paris metrosuna yönelik anlatılacak çok şey var. Durakları, Art nouveau akımının en önemli örneklerinden. Ben şehirde bunlarla yakalamaca oynadım. Gördüklerimi de fotoğrafladım tabii. Bunları detaylı şekilde, başka bir blogda anlatacağım. 

Metro tarifelerine gelecek olursak, biz 10 binişlik toplu bilet aldık. 14 euro kadar tuttu. 3 günlük paris turumuzun sonunda bütün biletleri kullanmış olacak ve otobüs durağına ulaşacatık. Bu yüzden doğru bir seçimdi diyebilirim. Paris büyük bir şehir olduğu için, görmek isteyeceğiniz yerler şehrin farklı yerlerine dağılmış oluyorlar. Genelde Sen Nahrinin kıyısına konumlanmış olsalar birbirlerine uzak düşebiliyorlar. Eiffel, görmek isteyeceğiniz diğer yerlere yürüyüş mesafesinde kalmıyor, Zafer takı ve champ Elysees de öyle. Bir de Ressamlar tepesi var ki, orası hepsinden uzakta, ama mutlaka gidilmesi gereken yerlerin başlarında yer alıyor. 

Uzun bir metro yolculuğunun ardından, çünkü alabildiğimiz en ucuz oteli almıştık ki bu nedenle şehrin uç sınırında bulunuyordu, otelimize geldik ve odamıza vardık. 

Konaklama

Paris'te konaklamak gerçekten çok pahalı, hele ki Easter tatilinde geliyorsanız fiyatlar daha da artıyor. 1 ay önceden aldığımız biletler bile en ucuzları olmasına rağmen günlük 32 euroydu. Bu korkunç sayı nedeniyle 3. gün konaklamak yerine Strasburg'a otobüs yolculuğu yapmayı seçtik. 

Odamız güzeldi, yataklarımız rahattı. Karşı duvarımızda, dünya şehirlerinin afişlerini barındıran bir duvar kağıdı vardı. Dinlenirken incelemesi keyif veriyordu. Yavaş yavaş bir yerleri gezip görmüş biri olunca da, gittiğiniz şehirleri görünce "AAA, buraya da gittim ben çok güzeldi!" diyebiliyorsunuz.

Nasıl diyor Fransızlar: Pağiii

Duvar keyfimizle, az biraz uzanıp sırtımızı dinlendirip çantalarımızı bırakıp yola koyulduk. İstikamet Eiffel'in tepesiydi. 

Eiffel Kulesi

Eiffel hakkında da ayrı bir blog yazacak olmam nedeniyle, çünkü başlı başına bir yazı olmayı hak ediyor, sadece kısaca gidişimizi ve yaşadıklarımızı anlatacağım. 

Fizanda olan otelimizden yine metroyla aktarmalar yaparak Tour Eiffel bölgesine ulaştık. Metrodan çıkıp kuleye doğru ilerlerken yolda bir Afrikalı seyyar satıcıyla karşılaştık. Elinde Eiffel kulesinin türlü hediyelik eşya formu vardı. Eğer buradan hediyelik alacaksanız, bu seyyar satıcılardan almanızı tavsiye ederim. Avrupa'da gördüğüm en ucuz fiyatlara sahiplerdi. Siz almamaya karar verip uzaklaştıkça fiyat daha da inebiliyor. Bu seyyar satıcıları metro çıkışlarında, Tour Eiffel'in girişinde, başka önemli her turistik merkezde görebilirsiniz. Fiyatlar değişmez, gördüğünüz ilk yerden alıp kendinize yük etmek zorunda değilsiniz. 

Eiffel kulesine yaklaşırken, Paris'e ne kadar yakıştığını fark ediyorsunuz. Hiç demir yığını gibi hissetmedim. Ki ben demir yığını denilen şeyin demir strüktür olduğunu bilen ve onunla yaratılabilecek estetik ve mimariyi takdir eden birisi olarak; nasıl olsun da yapısal değeri yüksek olan şeyleri böyle kestirip atayım? Malzemenin değeriyse eğer küçümsenen, mermerle o yüksekliğe ulaşmak nasıl oluyormuş, bir düşünüp tartmak lazım. Demirin estetiğini de küçümsemek son derece lüzumsuz. Yarattığı geçirgen doku ve hafif duruş; imkan verdiği dinamik form; hepsi takdir edilesi özellikler. Eiffel kulesine bakmayı öğrenerek bakmak lazım. 

Ponte Dom Luis'ten sonra, ikinci bir Eiffel eseri görmüş oldum, ve her demir strüktür gördüğümde daha çok etkilenir oldum. 

Eiffel'in çevresindeki yeşille uyumu da dikkat çeken başka bir özelliği. Geçirgen dokusu sayesinde yeşille daha da bütünleşik bir duruş sergiliyor. Her ne kadar malzeme olarak bakıldığında demir, soğuk ve endüstriyel kavramlarını kendinde barındırsa da; ahenk böyle bir şey. Bir zıtlıkla sağlanan bütünleşiklik sayılabilir bu görüntü. 

Nasıl diyor Fransızlar: Pağiii

Eiffel kulesinin altına giriş ücretsiz, bir xray cihazından geçerek rahatça ulaşabiliyorsunuz. Buradan o aradığınız ozları çekmeniz herhangi bir kamerayla zor olabilir. Çünkü siz ona ne kadar yaklaşırsanız o kadar uzun olduğunu fark ediyorsunuz. 

Kuleye çıkmak için bletinizi önceden satın alırsanız farklı bir sırayı takip ediyorsunuz, orada satın alma imkanı da sunuluyor ama sıra hayli uzun. Biz biletimizi oradan satın aldık ve yol yorgunu halimizle 40 dakika da ayakta sıra bekledik. Uzun süre ayakta beklemek, attığınız adımlardan misli misli daha yorucu. 2 saat yürüseydim bu kadar yorulmazdım. Giriş ücreti yetişkinlere ve gençlere ayrı tarifelerde. Biz 12.5 euroya kulenin en üstüne kadar çıktık. Kuleye çıkmaya niyetlendiyseniz de çıkmışken en üste çıkmanızı öneririm. Tepeden şehre bakmak büyüleyici. Bir o kadar da soğuk. Paris, biz geldiğimizde zaten soğuktu ama kuleye tırmandıkça rüzgar da artıyor sıcaklık da düşüyor. Ki biz oradayken hava da yavaş yavaş kararmaya başlayacağı için güneşin de ısıtıcı etkisi kalmamıştı. Kat kat ve kalın giyinmenizi şiddetle tavsiye ederim.

Eiffel kulesinden sonra, yemeğimizi yiyip otele döndük. Güzel de bir uyku çektik. Buna ihtiyacımız vardı, gün bizi çok yormuştu.

Kişisel gün değerlendirmesi: Güzelmiş... Yine de övülen, yere göğe sığdıralamayan o atmosfer nerede? Herhangi bir Avrupa şehrinden farklı bana sunduğu ruh nerede? 

İleriki günlerde o ruh gelecekti...


Fotoğraf galerisi


Yorumlar (1 yorum)

  • flag-xx Sanal Seyyah 3 yıl önce

    Çok güzel özetlemişsiniz.
    Eğer Şanzelize'nin ve Lido, Laduree, L'entrecote gibi mekanların yakın ve uzak geçmişlerini de anlatan detaylı bir video izlemek isterseniz buyurun:
    https://www.youtube.com/watch?v=U9taDZExDiQ

Kendine ait Erasmus blogunun olmasını ister misin?

Yurtdışında yaşamayı tecrübe ediyorsan, tutkulu bir gezginsen veya yaşadığın şehri tanıtmak istiyorsan... kendi blogunu oluştur ve maceralarını paylaş!

Erasmus blogumu oluşturmak istiyorum! →

Hesabınız yok mu? Kaydol.

Biraz bekleyin lütfen

Koşun hamsterlar! Koşun!