Dünya'yı (ç)alan müze

Tarafından yayınlandı flag-tr Reyhan Nazlıaydın — 4 yıl önce

Blog: Sınırın daha ötesi: Fransa
Etiketler: flag-fr Erasmus blog Paris, Paris, Fransa

Paris'teki 2. günümüzde bizi ayağa diken şey, Louvre Müzesi'ne gidecek olmamızdı. Aslında benim bileti saatine göre önceden almam ve ona uymak zorunda oluşumuzdu. Kahvaltı için kendimize otomattan birer kahve alıp yanımda getirdiğim poğaçalardan yedik. Hayatımda içtiğim en kötü kahveydi. Otomat kahveleri kötü olur ama bu farklı bir boyuttaydı. Zaten yarım bardak verilen kahveyi bile bitiremeyip atmak mecburiyetinde kaldım. Kahvaltının ardından uzun bir metro yolculuğuyla tekrar şehrin merkezine ulaştık. Louvre Sen Nehri'nin hemen kıyısında kalıyor.

Louvre Müzesi

Önündeki cam piramitle (mimarı  I M Pei biz bu müzeyi ziyaret ettikten 1 ay kadar sonra 102 yaşında öldü) ününe ün katan Louvre Müzesi , aslında tarihi Louvre Sarayını yerleşke olarak kullanıyor. 1204 yılında inşa edilen bu yapı 14. yüzyılda kraliyet merkezi olarak kullanılmış. 1793'te müzeye çevrilmiş. Arada geçen süreçte yapıya eklemeler yapılmış, 1932'de ise son halini almış. Salonlarını gezerken her bir salonda ne kadar etkilendiğimi anlatmak mümkün değil, aynı şekilde yapının dıştan görünüşü de çok göz doldurucu. Eski ve yeninin yan yana gelişini eleştiren çok fazla grup olsa da, ben bu uyumu beğenenlerdenim. Dozunda yapıldığı sürece, tarihi seçilir kılıyor. Hem eski ve otantik olanın özellikleri modernin yanında daha sivriliyor; hem de modernin sade ve minimal duruşu, şaşalı eski yapının yanında ortama bir soluk getiriyor. Louvre bence cam piramidiyle bir bütün olmuş, ne eskisi atılır, ne yenisi yargılanır bir şaheser. İçindekilerse anlatmakla bitmez.

Müzenin girişi gerçekten pahalı, ama içeriğini düşününce ve başka şeylerle kıyaslayınca verilemeyecek bir para olmadığını söyleyebilir. Champ Elysees'te kahve içmekten çok daha yerinde bir uğraş. Giriş internetten alırsanız 17 euro, gişeden alırsanız 15 euro. Ben bu fiyat farkını bilmediğim için sıra beklememek adına internetten aldım. Bir de şöyle bir çirkin tavır var, Avrupa Birliği tarafından dışlandığınızı burada da hissediyorsunuz. AB'ye üye ülkelerin öğrencilerine müzeye giriş bazı günler ücretsiz. Bizeyse değil. Ben bunu bildiğim için biletimi direkt internettten aldım. Desen müzeye girmeyi düşünmüyordu, önceden Paris'e gelmişti ve Louvre'u gezmişti. Bunun için tekrar bu kadar büyük bir bütçe ayırmak gereksiz olacaktı. Benimle oraya kadar gelmişken, sıraya girip ücretsiz girmeyi denemeye karar verdi. Sonuçsa onu çok mutlu etti, beni hayal kırıklığına uğrattı. Görevli 6 aylık öğrenci vizesini görünce, Desen de 3 5 İspanyolca cümle sarf edince onu içeri almışlar. AH! Gerçi bu kadar pişmanlık çekmenin çok da bir lüzumu yok, çünkü muhtemelen tesettürlü olmam nedeniyle ben aynı tavırla karşılanmayacaktım. Ama yine de durum beni üzdü, iyi de bir ders verdi.

Şansımı son ana kadar zorlamaya karar verdim. 

İçeri girdiğimde ilk iş bir müze kat planı aldım, bu daha çok bir haritaydı. Müze o kadar kocaman ki, elinizde planlara bakarak bile yerinizi bulmanız güç olabiliyor. Louvre'un her salonunu, her bölümünü gezemedim. Beni en etkileyen kısımlar; Antik Mısır bölümü, Antik Yunan bölümü ve Rönesans tabloları oldu. Bunların yanında eski medeniyetlerin eserlerini görmek de Anadolu'dan gelen biri için evi hatırlatıyordu. O bölümü gezmek adeta Anadolu Medeniyetleri Müzesi'de dolaşmak gibiydi. Sadece çok daha doğru planlanmış ve kapsamlı halinde elbette...

Her gördüğüm yeri detaylı olarak anlatmayı dilerdim, ama açıklamalar Fransızca olduğu için, birdahaki Louvre ziyaretimde Fransızca biliyor olmayı planlıyorum. Ayrıca da rehber cihaz da iyi bir alternetif olabilir. Bu şekilde koca bir boşlukta savruluyor gibisiniz daha çok. Bunun yanında bu müzede 5 saat kadar geçirdiğimiz için, elbette ki anlatmak için yeterli vaktim de olmayacaktır. Gerçekten kocaman, düşünün bu 5 saat hepsini görmeme müsaade bile etmedi.

Madem ki her şeyi gösteremiyorum, o halde bazen serzenişler bazen gülücükler içeren çektiğim fotoğraflar üzerinden birkaç bilgi vereyim. 

dunyayi-calan-ze-45fe9a6cd75f5719651702b

Bu heykel, teravihe gelen kadınların salavat getirmesinin toplumlarda yer etmesi amacıyla yapılmış. Günümüze kadar da en ufak bir zarar gelmeden korunmuş. Yüzündeki ifadeye ve ellerini tutuşuna bakarsak, model olan kişinin bu konuda yıllardır deneyimli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Üstündeki örtüyü omuzlarına salışından yapılan çıkarımlarla da geldiği toplumu ve dönemi tahmin etmek mümkün olabilir.

Bu heykeli yapanlardan da, camide iki eli kavuşmuş bekleyenlerden de özür dilerim. Kendime hakim olamadım...

dunyayi-calan-ze-c9500f1ff35fb79716e98ef

Bu çömlekteyse gördüğüm şey beni mutlu etti. Çünkü 1. sınıf mimarlık tarihi dersini hala hatırlıyor olduğumu fark ettirdi bana. Crete'de bulunan Mycena uygarlığını nasıl oluyordu da hala hatılıyordum? Hele de bir çömleğe bakıp nasıl bu çıkarımı yapıyordum. Suna hocam bana ne yaptınız? Ben neden bu bilgileri kalıcı öğrenmişim? Teşekkür ederim...

Dikkat edilmesi gereken noktalardan ilkiyse, Suna Hoca'dan hatırladığım kadarıyla anlatıyorum, tekrar eden motiflerin denizden ve dalgalardan esinlenilmiş olması. Coğrafi olarak bir deniz uygarlığı olan bu toplum, yaptıkları her eserde bunlara yer veriyordu. Aynı zamanda hayvanların da kullanılıyor olması bölgeye ait hatırlayamadığım önemli bilgiler içeriyor. Bir başka önemli noktaysa, aynı hiyeroglifler gibi buradaki insan motiflerinin de 3 bölüme ayrılması. Kafa ve bacak bölümü yan görünüş iken; göğüs bölgesi karşıdan görünüş içeriyor. Bu da farklı bir soyutlama biçimi. Geneldeyse işlenenler, bir hikaye anlatmak için kullanılıyor. Hatırladıklarım bu kadar...

dunyayi-calan-ze-ae97cd393e8d43f3555a56d

Bu gördüğünüz mozaiklerse hırsızlığın ispatıdır. Hiçbir medeniyetin ne dönemde rızası olursa olsun, ya da olmasın ki bu durumu daha da feci hale getirir, bu kadar büyük bir eserinin toprakları dışında sergilenmesi; hele ki ne ırksal ne coğrafi hiçbir bağlantısı olmayan bir ülkede utanmadan bir övünç malzemesi haline getirilmesi korkunç bir riyakarlık. Neden riyakarlık? Çünkü içlerinde yaptıklarının bir suç olduğunun gayet farkında bir haldeyken, dış dünyaya bunu savunacak farklı bahanelerle yaptılarını güzel bile gösteriyorlar. Madem ki insanlığa, medeniyete, tarihe ve sanata bu kadar değer veriyordunuz, bunları toplarkenki insani ahlaki erdemleriniz neredeydi diye insan sormadan edemiyor. 

Gördüğünüz mozaikler Antakya'dan. Daha da fazlasını görmek mümkün orada. ÜStüne üstlük açıklarında İngilizce'ye bile yer verilmemiş. Bu tek dile ve millete hizmet eden açıklamalar da bilginin ırkçılığı gibi garip bir tavır sanki. Her bölgeden gösterilecek şeylerin olması müzeyi değerli kılarken; durulacak yerin bilinmeyip haddin aşılması insanı sinir küpüne çeviriyor. Bu ne yahu? Bunler neden burada? Biz buna nasıl müsaade ediyoruz?!

dunyayi-calan-ze-e3506881019094f4e39d5b3

Bu gördüğünüz heykeller de üstüne konuşmak istediğim bir yapının kopyalanarak oluşturulmuş bir yeniden düzenlemesi. Louvre Müzesi'nde benim için öğretici olan birçok nokta vardı. Mimari olarak, oluşturdukları salonların düzenlenmesi, ışığın kullanımı, sergileneceklerin yapıyla harmanlanması, her mekanda o döneme özgü bir atmosfer yaratılması çok değerliydi. Gördüğümüz kadınlar, Yunanistanda Acropolis'te Erechtheion tapınağında bulunan figürler. Arkasındaki hikayeyse bütün Antik Yunan hikayeleri gibi etkileyici bir arkaplana sahip. Bu gördüğümüz karyatidler (kolon kadın figürleri) savaşta Yunanlıları değil Persleri destekleyen Karya kadınlarının, ağır yükler altında ezilmesini sembolize etmek için yapılmış. Kafalarıyla bizzat yapıyı taşıyan bu kadınlar için bu son derece aşağılayıcı ve konumlarını bildiren bir ders niteliğindeymiş. Derste bunu da işlemiştik, aynı zamanda Vitruvius'un mimarlık hakkındaki 10 kitabında da bu yapı hakkında bir bölüm mevcut. Bu karyatidler normalde 6 tane, 5'i Acropoliste, biriyse başka bir hırsız olan British Museum'da.

dunyayi-calan-ze-1115b4d1b0939bb7ba9c2a8

Bu da Beyonce'nin klibinden sonra katlanılamayan kalabalığına kalabalık katan Nike of Samothrace. Türkçesi Semadirek Kanatlı Zaferi

Bu eser, helenistik dönemin en ünlü, en önemli ve güzel heykellerinden biri olarak anılıyor. Gördüğümüz heykel orjinal ve kocaman bir koridorun ortasına konumlandırılmış. Geniş kanatları ve güçlü bir formu var. Yapılan kazılarda hala kollarına ve kafasına ulaşılamamış. Louvre'un en önemli ziyaretçi noktalarından birisi burası. Benim için heykel kadar, insanların ona olan tavrı da gözlmelemeye değerdi. Meraklı bir kalabalık, neye baktığını bilmeden; eseri takdir ediyor. Neyi takdir ettiğini bilmeden onu fotoğraflıyor. Sanki ileride tekrar her detayına bakacakmışçasına videoya kaydediyordu. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi devam edip gidiyorlardı. Amaç bilgilenmek, kültürlenmek, perspektif kazanmak değil; orada bulunmaktı. Size sunulan bu karşı koridordaaki izleme noktasıyla da buna çok daha kolay şahit olabiliyordunuz. İnsnalar "Oradaydım" demenin delillerini yaratıyorlardı, ama zihinlerinde değil sadece belgelerinde.

dunyayi-calan-ze-df34845463d2d5af8b8e88e

Venüs de aynı şekilde. Venüs'ü çektim, Venüs'ün yanındaydım selfieleriyle dolu bir kalabalık güruhtan, meraklısına bile kavuşamıyordu. Tam adı Venus de Milo olan heykelin, Milos adasından olması nedeniyle Milo eklemesi yapılmış. Tahminlere göreyse bu heykel, Afroditin heykeliymiş. Venüs de onu simgeleyen gezegen. Mermerin ustaca kullanımından etkilenmemekse çok zor.

dunyayi-calan-ze-a45b7af8a859ae120177299

Tabloların olduğu kısımlar genelde bu şekilde düzenlenmişti. Bütüne bakıldığında çok dengeli ve hoş bir yüzey oluştursa da, kişisel kanaatim olarak; bu kadar çok güzel tablonun aynı yerde sergilenmesi bana onların hak ettiği değerden azında maruz kalmalarına neden oluyor gibi hissettiriyor. Bu tabloları başka yerlerde görsem, uzun uzun dakikalarımı harcayacakken; şimdi önlerinden "Ne kadar güzeller ya..." diyip geçmek zorunda kaldım. Çünkü insanız ve yoruluyoruz. 5 saat yürümek ve ayakta beklemek hiç kolay değil.

Bu müzede yine görebileceğiniz en önemli tabloları listelemek gerekirse Leonardo Da Vinci'nin Vaftizci Yahya'sı, Kayalıklar Bakiresi, Fransız ihtilalini işleyen Halka Yol Gösteren Özgürlük ve daha nicesi... Bir de herkesin görmek için yanıp tutuştuğu Mona Lisa. 

Mona Lisa gerçekten muhteşem bir tablo, üstüne bir sürü analiz okuyabilirsiniz. Her okuduğunuz Leonardo Da Vinci hakkında da, tablo hakkında da yeni bir şeyler keşfetmenize neden olacaktır. Yüzündeki tebessüm ve sizi takip eder gibi duran gözleri; en bilinen ve göze çarpan detayları. Boyutuysa şaşırtıcı derecede küçük. Yoğun rağbet nedeniyle, bir camekana kapatılmış; insanlarsa ona 2 metreden fazla yaklaşamıyorlar. Boyut olarak da küçü olduğu için benim gibi miyop biri bu tabloyu nasıl görsün, nasıl içselleştirip analizini yapsın? Bir şeyler gördüm, ama bilgisayar ekranından gördüğüm Mona Lisa benim için daha çok bilgi verici oldu. Bu çok üzücü...

dunyayi-calan-ze-bcf965b53a36c28c4d40d2d

Kendisini çok beğendiğim Antik Mısır bölümü, bir yandan beni öyle çileden çıkardı ki; sırf haklarını vermiş olmak için bile Mısır'a gitme kararı verdim. Oraya gidip görmem gereken bunca şeyi neden Fransa'nın göbeğinde görüyordum ki ben? Mumya tabutlarını öyle sıralamışar ki, sanırsınız dolaptan askılardan kıyafet seçiyorsunuz. Buncasını nasıl aldınız, niçin aldınız? Aaah ah! 

dunyayi-calan-ze-770bfaf89fc8d5b52584981

Salonlar çok güzel demiştim ya hani, işte Mısır salonlarından biri. Bildiğiniz tapınak inşa edilmiş. Nasıl bir eğimle duvarların oluştuğunu görebiliyorsunuz. Burası da çok hoşuma gitmişti.

Salonları tamamladığınızda, çıkışa ulaşmanız için müze mağazalarını geçmeniz gerekiyor. Öyle güzel şeyler var ki, almamak gerçekten irade istiyor. Almadan çıktım, ama bu iradem nedeniyle değil; bütçem nedeniyleydi.

Dışardaki cam piramidin bir örneği de ters biçimde içeride var. Yer altındaki mekanları aydınlatmanın zekice bir yolu bu seçim. Mimarı tebrik ettim.

dunyayi-calan-ze-c204ffd25f2623d0e6956c9

Louvre'dan çıktığımızda, o güzel avlusunda oturup biraz vakit geçirdik. Güzel fotoğraflar çektik ve insanları gözlemledik. Birçok kişi Mısır'da piramidin tepesine dokunma pozunu burada da veriyordu. Bu yapıların sizden çektiği nedir yahu...

dunyayi-calan-ze-06649b767794586d11b1132

Alttaki fotoğraf da mimarların çekmeyi sevdiği soyutlayan kadraj oluşturmuş bir fotoğraf. Ben bu tür fotoğraflar çekmeyi çok severim, gördüğümüz şeyin boyutlarını indirgeyip onu adeta tekrar eden bir desene çevirerek oluşturulan bu kadrajlar; herkesin gördüğü bir şeyi farklı biçimde görmeyi içinde barındırıyor. Bu tür fotoğrafları çekerken temel simetri ve 9 kare tekniklerini kullanırken, aynı zamanda gestalt'ı da göz önünde bulundurmak gerekli.

dunyayi-calan-ze-523fee9a709fd3ebe5863b4

Pont des Arts

dunyayi-calan-ze-00b6ac3d5cd49b9fa4d0a13

Louvre'dan çıkıp nehrin en önemli köprüsü kabul edilen Pont des Arts'a gittik. Muhteşem bir manzarası var.cBu köprü yayalara özel, ve temizlenmeden önce; sevgililer gelip asma kilitler asıyorlarmış buraya. Tabii Paris aşıklar şehri, birbirimize ayrılmayacağımıza dair söz verelim diyen romantik insanlar. Paris, kültür sanat şehri; ve sizin bu romantizm merakınız yüzünden köprü kilit ağırlığı nedeniyle yıkılacakmış. Neyse ki temizlenmişler de bu güzel köprü kurtulabilmiş. Hala yıkmaya niyetliler var tabii... Eminim bu kilit sayesinde hiç ayrılmaz ömür boyu mutlu mesut yaşarlar :P

dunyayi-calan-ze-533712357d5512f34a2c9d5

Nehrin kıyısına inip huzurlu bir akşam üstü geçirdik. Esiyordu, serindi. Ama son derece huzurluydu. Nehrin üstüne inşa edilen birçok köprü var. Hepsinin de kendine has özellikleri var. Altlarında yürüdüğünüzde onları fark etmek daha kolay oluyor. Birçok detayı bu şekilde keşfedebilmiş oldum. Mesela sadece destek sandığımız bu elemanların altında, herbiri birbirinden farklı olan kafalar varmış. 

dunyayi-calan-ze-1ca973f3ffde4eda519b0ed

Bu yolun sonu Notre Dame'a çıkıyordu, ama vardığımızda ziyaret süresi bitmişti. Notre Dame bir sonraki güne kalmıştı. Biz de Parisian bir akşam yemeği yemeye karar verdik.

Akşam yemeği 

Övülüp bitirelmiyordu, yere göğe sığdırılamıyordu. Fransız mutfağı, herkesin özendiği bir külttü. Neydi ki Fransız mutfağı

Fransızların pastacılıkları meşhur, ve takdir edilesi kadar iyiler bu konuda. Yemeklerindeyse gördüğüm salyangozlar ve insanların son derece iştahla kabuğundan çıarıp yiyor oluşu, tekrar tekrar önyargıya sürüklenmeme neden oldu. Fırsatım olsa yerdim de muhtemelen, ama bunun için para veremezdim.

Bahsetmek istediğim yemek ünlü "soğan çorbası". Soğan Çorbası güzel bir başlangıç yemeği. Damak tadımıza uyacağını, tereddüt edilmemesi gerektiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiye'ye döndüğümde de pişirmeyi düşündüğüm, kendime katacağım tariflerden biri oldu. Peki soğan çorbası için Fransa'ya gelinir mi? Tabii ki hayır. Gelmişken bir soğan çorbası içilir ama....

dunyayi-calan-ze-ba24803b80b718a3f6495a6

Önemli bilgi; french fry Fransız değil. Yani bu konuda ortada kapışılamayan bir dava var. Belçikalıların argümanını destekliyorum ve "frenched" olduğunu düşünüyorum. Fransa'da da Belçika'da da patates yemiş biri olarak diyebilirim ki; Belçika patatesi muhteşem, Fransızlarınki patates işte.

dunyayi-calan-ze-f2959114cd1a64e4d494df0

Yemekten sonra, uzun zamandır göremediğim bir arkadaşımla "Notre Dame" ın önünde buluştum. Ne kadar da romanlardan fırlamış gibi bir cümle. Zaten ben bir süredir zaten roman yaşıyormuşum gibi hissediyorum.

Gresa'yla 10 dk görüşeceğiz diye buluşup 1 saat konuştuk. Oturmadık da, ayakta 1 saat boyunca heyecanla birbirimize anlatmamız gerekenleri anlattık. Vaktimiz olsaydı çok daha uzun süre birarada olmak isterdik eminim ki. 

Gresa bana orada yaşadığı sıkıntıları ve insanların tavrını anlattı. Söylediğine göre, insanlar hala ciddi manada sınıf farkı güdüyorlardı. Hem geldikleri aile hem de maddi durumları onlar için bir sosyal statüydü. İnsanlar hiçbir zaman birlikte vakit geçirmek için, coşup enerjik tavırlar takınmıyorlardı. Partileri ellerinde tuttukları bir kadeh şaraptan ibaretti. Aradaşlarıyla sadece bir cafede oturup kahve içerlerdi. Gresa gibi hayat dolu bir kızı bezdirmiş oldukları için soğuk Fransız insanına çok kızdım.

Otele geri döndüğümüzde, hareket etmeye dahi halimiz kalmamıştı. Hemencecik uyuyakaldık.

Gün sonu değerlendirmesi: Paris'in bir atmosferi varmış, soğuk ama etkileyici. Yanında hem eksik ve ezik hissediyorsun, yine de yanından ayrılmak istemiyorsun gibi. Sonrasında özleneceği ise kesin.

Bunların dışında, krem brule yiyemedim. Çok üzgünüm. Çok pahalıydı. Karamel sevmediğim için de krem karamel yiyemedim. Bunların yerine chocolate mouse yedim. O da çok güzeldi. Mouse, basitçe erimiş çikolatanın suyla çırpılmasıyla elde ediliyor. En önemli özelliği kremsi dokusu. Bunun yalnızca suyla verildiğini duyunca çok şaşırmıştım. Ama suymuş, o kadar.


Fotoğraf galerisi


Yorumlar (3 yorum)

  • flag-xx Ferhat Gökçe 4 yıl önce

    Yazınız çok güzel olmuş teşekkürler. Burayı ziyaret için paris museum pass öneririr misiniz? gezente sitesinde ve de bu sitede bkz: https://www.muzebiletleri.com/bilet/fransa/paris/louvre-muzesi/ önerilmiş sizin görüşünüz nedir?

  • flag-tr Reyhan Nazlıaydın 4 yıl önce

    Hocam, yaşınıza ve zamanınıza bağlı olarak bu seçimi yapmanız daha doğru olacaktır. Benim yanımdaki Türk arkadaşımı Madrid'deki okulunun öğrenci kartını göstermesiyle ücretsiz kabul ettiler. Orsay'a da ücretsiz girmesine izin verdiler. Maddi durumunuz kısıtlıysa ve öğrenciyseniz ücretsiz girmeyi denemenizi tavsiye ederim. Planlarınız yalnızca bu iki temel müzeyi içerecekse internet üzerinden direkt müze biletlerini almanız muhtemelen daha uyguna gelecektir. Museum Pass benim için yalnızca Berlin'de faydalı olmuştu. Söylediklerim umarım faydalı olur, iyi günler

  • flag-xx emre demir 4 yıl önce

    Reyhan Hanım Selam,
    Kardeşimin ödevi için sizden ufak bir yardım rica ediyorum. Ödevin "Müze nasıl korunuyor" kısmı hakkında bir bilgi bulamadık. Eğer bilgi sahibi iseniz yardımcı olur musunuz?

Kendine ait Erasmus blogunun olmasını ister misin?

Yurtdışında yaşamayı tecrübe ediyorsan, tutkulu bir gezginsen veya yaşadığın şehri tanıtmak istiyorsan... kendi blogunu oluştur ve maceralarını paylaş!

Erasmus blogumu oluşturmak istiyorum! →

Hesabınız yok mu? Kaydol.

Biraz bekleyin lütfen

Koşun hamsterlar! Koşun!