Benden Parisian çıkmaz

Tarafından yayınlandı flag-tr Reyhan Nazlıaydın — 4 yıl önce

Blog: Sınırın daha ötesi: Fransa
Etiketler: flag-fr Erasmus blog Paris, Paris, Fransa

Gittiğim her şehri, Türkiye'deki bir şehirle kıyaslayıp benzerlik ve farklılarını söylemeyi adet edinmiştim. Paris'te böyle bi şey yok, Paris kendine has bir yer. Sonrasında gezdiğim şehirler birbirine birçok yönden benziyordu; ama hiçbiri Paris'e benzemiyordu. Bu "En çok Paris'i sevdim" anlamına gelmekten ziyade, "Hepsinden farklı bir ruh buldum" hislerini aktarmakta. Sürekli puslu ve serin bir havasının olması; bana o insanın içini kıpır kıpır yapan Paris imgesini hiç anımsatmadı. Benim için Paris daha çok buruk bir gülümseme, bedenin üşümesi kadar içinin de üşümesi belki. Hislerimi anlatmak için belki şarkılar daha iyi bir yoldur kelimelerdense. Mélanie Pain - La Cigarette içi üşüten his.

11 Haziran günü, otelden check out yapıp, sırtımıza yüklendiğimiz çantalarımızla; uzun bir bir gün geçirecektir. Yorgunluktan dermanımız kalmayacaktı, Ama ilk günlerin hevesinden gün içinde durumu çok ciddi hissetmeyecektik. 

Check in ardından, madem Fransa'dayız, croissant yemeden dönmek kendimize yapacağımız bir haksızlık olur diyerek bir pastanenin yolunu tuttuk. Otelimize yakın bulduğumuz by pastanede klasik bir Fransız kahvaltısıyla günü planladık. Ben bir croissant bir de pain au chocolat yedim. Bu kadar uzaktan bile katmanlarını seçmek mümkün. Sadece tereyağıyla yapılıyorlar. Yanlarında da sütlü kahve içtim.

parisian-e6470a235fb096d44ebf9e3c579be06

Bu sefer Desen'le yollarımız ayrılacaktı. O Van Gogh'un eserlerini görmek üzere Orsay müzesine gidecekti, ben buna bir bütçe de zaman da ayıramayacak durumdaydım. Bense merakla beklediğim Notre Dame'a girecek sonrasında da derslerde işlediğimiz Pompideu'ya gidecektim. Girip giremeyeceğim mechuldü, ama dıştan da olsa görmek niyetindeydim. 

Kahvaltımızı tamamlayınca yola koytulduk. İkimiz de Notre Dame durağında metrodan çıkıp ayrıldık. İşte şimdi Notre Dame'ı görecektim. 

Notre Dame Katedrali

parisian-c7279dddd9e5e65aaab3dbdc5ee8287

Notre Dame hakkında detayları yine ayrı bir blogda paylaşacağım. Çok kısa gözlemlerimi paylaşmak istiyorum sadece. 

Notre Dame konum olarak hemen Sen Nehri'inin yanıbaşında. En önemli özelliği payandaları. Bütün diğer özelliklerini bir kenara bırakın, gotik mimarisinin en önemli özelliği olan uçan payandaları bile onu sınıflandırmaya yeter. Biz gotik mimariyi Notre Dame üzerinden bu flying butresslarla öğrenmiştik. 

Derslerinde işleridiğin şeylere bizzat bakıp, atmosferini hissedebilmek çok farklı bir deneyim. Yapının kendini anlatmasına izin vermek, teorik bilginin çok daha ötesinde bir öğrenme şekli. 3 kapısı, yüksek üst örtüsü, gül penceresi, payandaları, malzemesi, her şeyiyle çok farklı şeyler söylüyordu Notre Dame. 

Notre Dame'ın söylediklerini duyan son kişilerden biri de ben oldum. Ben Notre Dame'ı görüp, hissedip, fotoğrafladıktan 5 gün kadar sonra restorasyon çalışmalarında çıkan bir yangınla Notre Dame çok büyük hasar aldı. Kendimi görebildiğim için o kadar şanslı hissediyorum ki, Paris'e başka zaman mı gitseydim yahut gitmese miydim gibi soruları sormama kökünden engel oluyor. Cabo da Roca'dan sonra, henüz çok vakit geçmeden edindiğim yeni bir sıfat daha olmuş oldu.

Ben Notre Dame'ı sağlam haliyle gören, son fotoğraflarını çekme imkanına sahip olmuş son insanlardan biriyim.

Yapının özelliklerini başka bir yazıda anlatma sözü vererek hemen bahçesinde yaşadıklarımı anlatmak istiyorum kısaca.

Notre Dame'ın Sen nehrine bakan yan cephesi, pembe çiçekleri olan ağaçlarla kaplı oluyor nisan boyunca. Onun en güzel fotoğrafları da bu çiçeklerle oluyor zaten. Bahçede yürürken bu çiçeklerin yanında fotoğraf çekilen birçok insan gördüm. Uzak doğulu bir kadın dikkatimi çekti. Arkadaki çiçeklerle tam bir masaldan fırlamış gibi duruyordu. Eşi onun fotoğraflarını çekiyordu, yani benim de makineme davranmamın tam sırasıydı. Fark ettirmeden birkaç çok güzel fotoğrafını çektim. Sonrasında yanına gidip pozları gösterdim ve ona ulaştırmak için mailini aldım. Yüzündeki mutluluk, beni hiç tanımadığı bir insanın hayatında hatıra oluşturmasının verdiği hissin yansımasıydı. Çok değerliydi. Bana bu fırsatı tanımış olması da benim yüzümde bir gülümseme oluşturmuştu. Artık gittiğim yerlerde insanların gölgelerinde onların hatıralarını biriktiriyordum. Fotoğraf sadakası sayılabilir miydi bu?

parisian-dfde8a1ab54e28b3e42adb1f51221dd

Burada geçirmem gereken vakti tamamlayıp, hissetmem gereken her şeyi hissedip Centre Pompidou'ya gitmek üzere yolan koyuldum. Bu sırada Paris'in sokaklarında yürüme fırsatları da buldum. Buralarda yürüdüğünüzde başta bahsettiğim o havayı daha çok hissediyorsunuz. 

Centre Pompidou

Bu yapı bizim modern mimaride işlediğimiz high-tech yapıların en önemli örneklerindendi. High tech olmasından anlaşılacağı üzere son derece yeni bir yapı. 1977'de tamamlanmış. Fransız mimarları Renzo Piano ve Richard Rogers'ın en bilinen eserleri, ön cephesinde kırmızı tüp bir merdiven barındırıyor. 

parisian-88e4d9e39f5f9735415c6699a7934f3

Neden bu kadar ünlü ve önemsenen olduğuna gelirsek, inside out (içi dışında) yaklaşımın ilk önemli örneği olduğu için denilebilir. Bütün strüktürel sistemi, boruları, havalandırma sitemi, sirkülasyon elemanları sergilenir vaziyette. Hepsinin de renk kullanımı özenle seçilmiş, buna renk kodlaması deniyor. Tesisat boruları yeşil, elektirk kabloları sarı, havalandırma sitemiyse mavi. En dikkat çekeniyse ön cephede bulunan kırmızı sirkülasyon elemanı tüp merdiven.

Kullanım açısından da, çok yönlü bir kompleks denebilir. İçinde kütüphanesi, yemek alanı, cafesi, sanat merkezi, atölyeleri, sergi alanı olan büyük bir merkez. Bize çalıştırılan stüdyo projelerinin konularının hepsini barındırıyor içerisinde. 

Buraya vardığımda, benim için içine girip deneyimleyeceğim mekan kadar önünde oluşturduğu meydan da değerliydi. Sokak sanatçıları burada müzik yapıyordu, insanlar oturmuş sohbet ediyor, kitap okuyordu. Oturup bir süre etrafı izledim. Hem yapıya daha dikkatli bakma fırsatı buldum, hem de kullanıcılarına. 

İçeri girdiğimde beni yine Avrupa Birliği ülkesi üyeler dışlaması karşıladı. Ama bu sefer Louvre'dan öğrendiğim üzere hemen vazgeçmeyip şansımı zorlayacaktım. Gişeye gidip bilet almak için başvururken öğrenci olduğumu ve ücretsiz girmek istediğimi söyledim. Görevli pasaportumu istedi ve nereden geldiğimi sordu. Bu sefer de ben şanslıydım. Görevliyle aramızda geçen konuşma şu şekildeydi:

+Merhaba, ben öğrenci giriş bileti almak için gelmiştim

-Pasaportunuzu görebilir miyim? Nereden geliyorsunuz?

+Türkiye'den geliyorum... (Allah'ım lütfen sorun çıkarmasınlar lütfen....)

-Esselamu aleyküm. Ücretsiz girebilirsiniz.

+Teşekkür ederim :)

-Ahlan ya uhtî. 

Ben Paris'in İslamofobisinden korkarken, Müslüman kimliğim sayesinde burayı ücretsiz ziyaret edebiliyordum. Hayat sürprizlerle dolu, nerede karşınıza neyin çıkacağını hiç bilemiyorsunuz. 

parisian-c3a9d8b9c7a4ebc5a14f3733afe8d80

Ücretsiz giriş imkanı yalnızca tüp merdiveneydi. Benim de zaten ötesini gezecek vaktim yoktu. Tüp içindeki yürüyen merdivenlerde ilerlerken her katta farklı bir Paris manzarasıyla karşılaşıyorsunuz, ki bu da çok güzel bir deneyim. Tasarım pyapılırken özellikle düşünülmüş detaylardan biri olduğu açıkça belli. 

Buradan ayrıldığımda, Desen'le tekrar buluşma vakti gelmişti. Dün gittiğimiz Ponte des Artes'te buluşmak üzere nehrin kıyısına indim. Bugün hava daha güzeldi, bu yüzden nehrin kenarındaki satıcılar açıktı. Hepsinin tezgahında 2. el kitaplar, resimler, afişler, eski kartpostallar, afişler, pinler var. O bölgeye çok hoş bir ruh katıyorlar. 

parisian-c989f2a00d5324b34cf114bff57bf9d

Park Champ de Mars

Desen'le buluştuktan sonra yeni güzergahımıza gitmek üzere yola koyulduk. Tekrar Eiffel'e yaklaşıyorduk. Park Champ de Mars'a gidecektik. Eiffel'e en güzel buradan bakıldığı söyleniyordu. Ama acıkmıştık, bu memlekette doymanın en ucuz yolunu seçip meyve suyu ve ekmek arası aldık. Parka vardığımızda kenara oturup Eiffel'e bakarak yemeğimizi yedik. Beklediğimden çok daha lezzetliydi. 

parisian-ff48e2f3862e3256484dcf1755bac78

Etrafta biraz gezinip, orayı da hissettikten sonra güzel fotoğraflar çekindik. Güneşin açmış olmasıyla bulunmaz bir niğmetti. Güzel fotoğraflarımı değil güneşin açmasına olan hayretimi göstermek daha cazip geldi :P Paris'te güneş mi vardı yani ?!?!!!!

parisian-16435447ad9b3c1f1b4dbd74ac3251b

Buradan çıktığımızdaysa iç mekan atmosferi olarak beni büyüleyen bir yere gidecektik. Ressamlar tepesinine yerleşmiş olan Sacre Coeur Bazilikası.

Montmartre - Ressamlar Tepesi

Sırtımızdaki ağır çantalardan mütevellit tepeyi merdivenlerle tırmanmaya cesaret edemedik. Füniküler yardımıyla tırmandık, zaten toplu taşıma biletlerimizi de buna göre ayarlamıştık. Bu bölge Amelie filminden hatırlayacağınız bir yer. Atlıkarıncası, çekilen sokakları hep buralarda. Zaten geldiğinizde de kendinizi bir filmin içindeymiş gibi hissediyorsunuz.

Buraya ressamlar tepesi denmesinin sebebiyse, sizin de tanıdığınız birçok ünlü ressamın stüdyolarının burada bulunması (Picasso, Dali, Van gogh, Monet...), aynı zamanda tepede bulabileceğiniz ressamların hem ürünlerini satması hem de anında orda resminizi çizdirebilecek olmanız.  Montmartre ismininse bambaşka bir hikayesi var. Mont tepe, Martre ise şehit demek. Buranın gerçek adı şehitler tepesi yani.

Bölgede yapılabilecek daha birçok şey var, bir kahve içilip tatlı yenecekse burada yapılmalı belki de. Ya da yalnızca Sacre Coeur'ün merdivenlerine oturup manzara izlenmeli. Bilemiyorum... 

Sacre Coeur Bazilikası

Tepeye güzelce yerleşen bu bazilika bir landmark görevi görüyor. Önündeki merdivenler ve yarattıpı meydan sürekli canlı. Çok da güzel bir manzarası var. Malzemesi alışılanın aksine, kalker. Bu sayede sürekli beyaz kalabiliyor. Okuduklarıma göre, yağmur yağdıkça bu kalker bir tepkimeye giriyor ve kendi kendini temizliyormuş. Çok zekice bir seçim. İç mekana gelecek olursak, diğer yapılara göre daha yeni olduğunu kolayca anlayabiliyorsunuz. 1800'lerin sonlarına doğru tamamlanmış bu yapı. Yine de çok güzel mozaikleri ve iç mekan kurgusu var. Bana mekanı hissettirense içeride yapılan ayin oldu. 

Fotoğrafa bakılacak olursa ben de kalkerden yapıldım. Yağmur yağdıkça daha da mı çok beyazlıyorum ne...

parisian-64b47e4337261d1a81f1ce3e8b4b753

Buraya gelene kadar birkaç yerde ayine rastlamıştım, ama hiçbiri bu kadar etkileyici değildi. Org eşliğinde söylenen şarkılara şahit oldum. İnsanların ne kadar teslimiyet gösterdiğini gördüm. Kendini adamışlık ve tüm kalbiyle inanmak sadece İslam'a has bir şey değildi, huşu da öyle. Bu insanlar gerçekten bu uğurda kendilerini adamışlardı. Kalkıp mekandan ayrılamadım. Ama bir yerden sonra ibadet eden insanları belgesel izler gibi izlemenin doğru olmadığına karar kılıp onları rahat bıraktım ve dışarı çıktım.

parisian-4f63e28d77b09f32b3da6f963d8c79a

Bir süre daha Paris manzarasını izledikten sonra, önündeki merdivenleri kullanarak parkın içinden aşağı indik. Paris maceramız bitmişti. 3 güne çokça şey sığdırmıştık. Bir o kadar şeye de yeltenememiştik bile. Gece Strasburg'a 5 euroluk bir otobüs yolcuuğumuz vardı. 10 saat süren yola nasıl 5 euroluk bilet bulduk hala aklım almıyor.

Pariste keşke Villa Savoye'a gidebilseydim. Özür dilerim Le Corbusier...


Fotoğraf galerisi


Yorumlar (0 yorum)


Kendine ait Erasmus blogunun olmasını ister misin?

Yurtdışında yaşamayı tecrübe ediyorsan, tutkulu bir gezginsen veya yaşadığın şehri tanıtmak istiyorsan... kendi blogunu oluştur ve maceralarını paylaş!

Erasmus blogumu oluşturmak istiyorum! →

Hesabınız yok mu? Kaydol.

Biraz bekleyin lütfen

Koşun hamsterlar! Koşun!