İtalya'da Floransa'dan sonraki durağımız modanın kalbi olan şehir, Milano'ydu. Milano'ya giderken çok büyük beklentilerle gitmemiştim. Roma ve Floransa'dan sonra beni çok etkileyebilceğini düşünmüyordum, ve de çok vaktimiz olmadığı için çok fazla gezebileceğimizi de düşünmüyordum. Doğru da düşünüyormuşum. Tebrikler bana. Bir iki yerinden başka çok fazla bir olayı olduğunu düşünmediğim şehir olarak tanımlayabilirim Milano'yu.
Milano'ya varır varmaz, görmek için ilk geldiğimiz yer Milano Katedrali oldu. Katedrali görür görmez, büyüklüğü ve göz kamaştıran gotik yapısından dolayı hayrete düşmüştüm. (Kırmızı hatlı metroya binerseniz Duomo durağında indiğinizde hemen katedralin önüne çıkabilirsiniz.) Haftanın her günü saat 8.30 ile 18.45 arasında ziyaret edebilirsiniz. Ama sıra olabileceğini düşünerek hareket edin çünkü İtalya'daki hiçbir yere sıra beklemeden girmek neredeyse imkansız.
Büyük bir gotik yapı olan katedral binası, dünyanın en büyük ikinci katolik katerdali olarak bilinmektedir. Katedral yapımına 1380 yılında başlanmış ve 1418 yılında tamamlanmıştır. Ancak, katedralin bazı bölümlerinin inşaati düşünüldüğünden daha da uzun sürmüştür.
Duomo, kapladığı alan olarak, Roma'daki Aziz Petrus Bazilikası ve Londra katedrallerinden sonra Avrupa'nın dördüncü büyük katedraliymiş. Üzerinde 3500'den fazla heykel bulunuyormuş. Bu katedral hakkındaki ilginç şey ise, yapının ilk başta romanesk olarak planlanması ama daha sonra gotik tarza çevrilmesi. Ama daha da tuhaf olanı Gotik dönem bittikten 3 yıl sonra tamamlanmasıymış.
Büyüklüğü, işlemeleri, üstündeki o minik heykelleri, her detayıyla insanı hayran bırakan Milano Katedrali'nin tamamlanması ise 500 yıl sürmüş.
Biz ziyaret ettiğimiz zaman, katedralin önünde gösteri olduğundan dolayı ekipmanlar ve sahne kurulmuştu. Uzak açıdan görüş alanımızı kısıtlıyordu bu sebeple istediğimiz etkiyi alamadık. Fotoğrafları yapının baya yakınından çekmek zorunda kaldık. Ama yinede yukarıdaki fotoğraf devasalığını hissetmemize yetiyor.
Katedralin içine girmek için, katedralin sağında bulunan ayrı bir binadan bilet almak gerekiyor. Sadece zemin katı gezmek 3 euro. Katedralin her bölümü için ayrı ayrı giriş ücreti var. Aziz John Vaftizhanesi 4 euro,çatı katı giriş ücreti (yürüyerek) 7 euro, çatı katı giriş ücreti asansör ile 12 euro’dur. Bizim çok vaktimiz olmadığı için sadece giriş katını gezmek istedik, bu biletten aldık ve sıraya girdik. Sıra gözümüzü baya korkutmuştu ama zannettiğimiz kadar uzun sürmedi. Yarım saatten kısa bir süre içinde içeriye girebildik. Ama katedralin içine girmeden önce baya sıkı bir güvenlikten geçmek durumunda kaldık. İtalya'nın diğer şehirlerinde bu şekilde önlemli olmadığı için açıkçası bu beni şaşırttı. Çantalarımızın içine kadar aradılar ve benim sırt çantam olduğundan baya sancılı oldu.(O gece havalimanında sabahlayacağımız için sırt çantamla geziyordum.)
Ve sonunda içeriye girdik ve girer girmez : Tek kelimeyle Waow!
Duomo’nun ilginç bir yanı var o da, önce romanesk olarak planlanıp daha sonradan gotik tarza çevrilmesi ve gotik dönem bittikten 300 yıl sonra tamamlanabilmesiymiş. İtalyan mimarlık tarihçileri bu yüzden Duomo için sahte gotik diyorlarmış.
Yaklaşık 120 metre yüksekliğine sahip olan bu yapının büyüklüğünü, içine girince daha net anladım. Dışardan bu kadar devasa olduğu çok net anlaşılmıyor. İnsan ölçeği işin içine girince, böyle bir eserin altında eziliyor.
Bina, 135 adet sivri kule ve beyaz mermerlerden yapılan heykelciklere sahip. Sayısı yaklaşık 2.000'in üstünde.
Hayat kurtaracak bir bilgi: katedral sabah ve öğle saatlerine çok kalabalık olmaktadır. Akşama doğru olan saatler daha sakin saatler olabiliyor. Bunu göz önünde bulundurarak planınızı yaparsanız daha hoş olur.
Eğer yolunuz düşerse, içine girmeden geçmeyin. Çok sıra beklemek istemiyorsanız, sitesinden bilet rezervasyon edebilirsiniz.
