Lizbon' da İki Gün ve Kucak Dolusu Mekan

Merhaba arkadaşlar öncelikle kısaca kendimden bahsedeyim. Ben Dilara Altuntaş Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi ‘den Portekiz Beja'da erasmus yapmaya geldim ve ilk yurtdışı deneyimim. Beja'da görülecek Castelo de Beja dışında pek bir yer olmadığı için gelir gelmez soluğu Lizbon'da aldım.

Lizbon.. Sokakları şiir gibi işlenmiş, gündüz renklerin canlılığı ve gece de sokaklarından müzik seslerinin eksik olmadığı şehir.. Tabi kentin her yeri aynı şekilde değil. Ama en canlı mekan olan Baixa Chiado'ya değinmek istiyorum.

Lizbon'a gelirken hiç plan yapmamıştım doğru düzgün araştırmada. Daha önceden sürekli Lizbo'a gelen kuzenim Abdullah abime nereye gitmem gerek diye kısaca fikir alışverişi yaptım fakat o kadar çok yabancı isim vardı ki aklım çok karıştı ama söylediği yerlerin büyük bir kısmını gezdim ve geldiğime değdi.   Ayrıca henüz hatta almamıştım. Bu yüzden sürekli internet sıkıntısı çekiyordum. Ama neyse ki metro istasyonlarındaki ücretsiz wifiler işimi baya kolaylaştırdı. Otobüs terminalinden indikten sonra tesadüfen gördüğüm renkli gezi arabalarından Lizbon görülecek yerler haritası aldım ve ilk dikkatimi çeken  Praça do Comercio mekanı oldu. Sora sora buraya gitmek için metro da Baixa Chiado istasyonunda inmem gerektiğini öğrendim. Ve metrodan çıkış anım mükemmeldi uzunca bir yürüyen merdivenle gökyüzünü gördüğüm an.. Bir metro çıkış noktasının bu kadar güzel olacağını düşünmezdim yüksek bir kaç bina çevresini sarmış ve direk merdivenden adım atınca karşımda küçük bir heykel ve sonra sağa döndüğümde bir oturan adam heykeli. Tabi gittim hemen adamın yanındaki sandalyeye oturup ilk pozumu çekildim.

Praça do Comercio'yu ararken yanlış yöne sapıp yani tam tersi istikamete ki bu arada harita bilgim berbattır. Bir insan kalabalığı görüp kendimizi Santa Justa Lift sırasında bulduk. Tabi ki pişman olmadık. Asansörümüze bindik ve yükseldik yukarı çıktığımızda harika bir manzara yine bizi bekliyordu. Serviço Educativo do Museu Arqueológico do Carmo’yu görünce harika bir yer olduğunu düşünüp girişini aradık ve giriş ücreti öğrenci olduğumuz için 3 Euro verdim ve tek kelimeyle enfes bir mekandı. Müze anlayışımı değiştirdi. İçeri girdiğimde tarih yüzüme yüzüme vuruyordu resmen. Burayı da hızlı bir şekilde dolaşıp ve en sonunda zorla da olsa ayrıldım.

Sonrasında adım adım burayı gezmeye başladım biraz aşağı taraflara doğru indik Praça do Comercio'yu bulabilmek için ki buldukta. Oraya giden yolda çok güçlü bir insan kalabalığı vardı. Ve adım başı canlı müzik, sokak dansçıları, kostümlü insanlar kimi saatlerce heykel gibi duruyor kimi ise havada asılı hayatımda ilk defa böyle şeyleri yakından görmek büyük heyecan verdi. Ve sonunda meydanın ortasındaki o büyük atlı heykelimiz denize karşı salınıyordu. Büyük çerçeveli saatli bir binanın içinden geçerek meydana doğru ilerledim. Kocaman bir meydan.. Durmadan geçen tramvaylar büyük sarı renkli binalar o meydanda oturup saatlerce canlı müzik dinleyip denize karşı bir şeyler içmek muazzam bir his. Her şey o kadar canlı ve doğal ki..

Sonrasında São Jorge Castle'ye çıkarken Lizbon Katedraline rastladık. Ön girişi baya büyüktü çok fazla insan vardı. Girip girmeyelim mi derken bir de baktık içerideyiz. Evet, biraz aykırı bir hareket oldu ama yapmadan geçemedim içeri girip güzelce 3 Kulfu bir Elham okuyup çıktım. Katedral falan bizi bozmaz diyerekten :)

Tabi ki bu bölgede tek görülecek yer burası değil. Biraz yokuş çıktıktan son enfes deniz manzarasını görmeye hazırsanız rotamızı São Jorge Castle' a çevirelim.. Giriş ücreti olarak öğrenci için  5 Euro verdik ama her adımına her manzarasına değdi. Sanırım orada 3 saat falan oyalandım ve muhteşem gün batımına şahit oldum. Manzarasına karşı oturup bir şeyler içmek büyük keyifti.. İçeride bulunan çıplak heykellerde çeşitli giydirme pozları vermeden geçemedik.

Ve günün nasıl bittiğini anlamadık..

2. gün sabahı ; ve size bundan bahsetmeden geçemicem. Gece bir hostelde kalmadım. Uçakta usulca yaklaşıp sende mi erasmus öğrencisisin diye soran şirin mi şirin bir hukuk öğrencisi olan Aybike Güzel beni evine davet etti onun misafiri oldum. Böyle şeyleri okuyup duruyordum erasmus ve interrail sayfaların başıma gelince ne kadar muhteşem bir şey olduğunu hissettim.

Ve rotamız Belém Tower.. Lizbon’a kadar gelip Belém Tower’a gitmemek tabi ki de olmazdı. Metro ve ardından trenle Belém bölgesine geldik. Geldik ama nasıl express trene binmişiz ve Belém durağında durmayan trenle son istasyona kadar gidip diğer turistlerle birlikte ters istikametteki trene binip Belém’ ulaştık. Uzaktan o kadar şık ve zarif görünen bu kale yakından daha güzeldi. Bir tarafı denizde olan kalenin manzarası mükemmeldi.. Burada da fazla oyalanmadan Padrão Dos Descobrimentos’ a çevirdik zaten yürüme mesafesi ile beş dakika ancak sürüyordu. Ve nihayetinde oraya da vardık devasa bir heykel üzerinde bir sürü insan figürü muazzam bir taş sanatı ..