Brüksel Hakkında Düşüncelerim

Tarafından yayınlandı flag-tr Zeynep Dağdeviren — 6 yıl önce

Blog: Brüksel
Etiketler: flag-be Erasmus blog Brüksel, Brüksel, Belçika

Belçika'nın başkenti olan Brüksel şehri, bizim rotamızın son durağıydı. Aslında değildi, Brüksel'den sonra Brugge'a geçtik ama günübirlik olduğu için ufak bir gezi olarak sayıyorum Brugge gezisini. Washington'dan sonra dünyanın en yeşil ikinci kenti olan Brüksel şehri, sık sık yağmur alan ve güneşin çok az göründüğü bir kenttir. Temizliği ve sessizliği benim en çok sevdiğim özelliklerinden olmuştur. Olayların da az göründüğü, polisin az bulunduğu kendi halinde, temiz bir kent olan Brüksel, benim kalbimi çalmayı başardı. Aslında diğer avrupa şehirlerine nazaran çok bir olayı olmayan Brüksel şehri, sessizliği ve temizliliğinden dolayı gerçekten sevdiğim bir şehir oldu.

Brüksel'de bulunan Avrupa Birliği kurumlarının çokluğu sebebiyle, Avrupanın Başkenti'de deniliyormuş. Bu şekilde merkezi bir konumda bulunmasından dolayı, kültür çeşitliliği ve çokluğundan dolayı harmanlanmış bir kenttir. Şehirin bu özelliklerinin yanı sıra mimari açıdan da çok olumlu yönleri vardır. Birincisi şehir çok iyi bir şehir planlamasına sahiptir. İkincisi ise şehir kültür çeşitliliğinden ve tarihi dönemlere ev sahiplik yapmış olduğundan dolayı mimari açıdan çeşitli ve zengin tarihi yapılara sahiptir. Orta çağ dönemi ve 21. yüzyıl döneminden kalma esintileri görmek bu şehirde mümkün. Brüksel şehir meydanı, UNESCO tarafından dünya tarih mirası listesinde yer almaktadır.

Belçika,Brüksel'de konuşulan dil genellikle fransızca,flemenkçe ve almanca. Bu kadar çeşit dil konuşulmasının nedeni, dediğim gibi zamanında çeşitli devletlere ev sahipliği yapmış olmasından dolayı. Şu anda da çok fazla farklı uyruklu insan yaşamaktadır. Ama çoğu yerinde İngilizce'de konuşulmaktadır. Biz hiçbir sıkıntı yaşamamıştık dil adına. Para birimide eurodur. Brüksel'de tuhaf olan şey ise, marketlerde poşetlerin parayla satılması. Ama marketlerinin kasaları gerçekten çok kontrollü,baya profesyonel olarak çalışıyorlar,yaptıkları her işte.

Evet kısa bir ön girişten sonra gelelim Brüksel'e adım attıktan sonra yaşadıklarıma. Brüksel'e Paris'ten kalkan oibus otobüsleriyle geldik. Yaklaşık 4 saat süren otobüs yolculuğundan sonra öğlen vakti 1-2 civarı otelimize varmıştık. Bu arada oibusları denemiş biri olarak yani eğer bütçe olarak uygun bir şey arıyorsanız önerebilirim. Sadece otobüs full dolu olduğu zamanlar biraz bunalabilirsiniz. Ama ona da yapacak bir şey yok. 13 euroya Paris'ten Brüksel'e seyahat etmiş oldum sonuçta. Bir öğrenci için çok uygun bir fiyat kesinlikle.

Otelimiz,tren istasyonun 5 dakika yürüme mesafesinde yakın bir yerdeydi. Bu yüzden hızlı bir şekilde otelimize yerleşebilmiştik. Brüksel genel olarak çok büyük bir şehir değil. Şehirde gezip görmeniz geren çoğu yer birbirine yürüme mesafesinde yer alıyor. Otelimizin adı Midi Station Hotel'di. Öneririm,hiçbir sıkıntı yaşamadık. Otelde dinlenip yola çıktıktan sonra uzakta kalan Atomium'u ilk baş görüp halletmek istedik, daha sonrada merkezi yerlerde rahatça takılabilmek için. Metroyla Atomium'a geldik.

Her avrupa şehrinde de olduğu gibi metro istasyonlarında kart okutmadan geçmenin mümkün olduğu bir şehir ayda yılda bir yapılan kontorllerden birine takıldığınız takirde 40 euro ödemekle yükümlü olduğunuz durumlarla karşılaşabilmeniz mümkün.  

bruksel-hakkinda-dusuncelerim-cbff25deda

Brüksel'deki atom şeklinde yapılmış olan bu yapıyı dünya fuarının sergilenmesi için zamanında yapmışlar. Şu an ise bir çok turistin ilgi odağı halinde. Yapının içinde mekanlar bulunuyor, yani aslında bir yapı olan Atomium'da teleskopla inceleme yapma şansınız da bulunmakta. Hattta teleskopla eyfel kulesinin görülebildiğini duymuştum. Atom çağını simgelemek için yapılmış olan bu yapı, gerçek bir atom yapısının ölçekle büyütülmüş halini sembolize etmekte. Bu yapı bence birazcık ta olsa Paris'teki Eyfel kulesi gibi olmak için yapılmış bir yapı. Ama tabiki de Eyfel gibi olamamış, istedikleri gibi olamamış bir yapı. Bunun merkezden uzak olmasının etkisi de vardır.

Atomium'un hemen yanında ise İstanbul'daki minyatür gibi bir yer var. Ama Brüksel'in değil de avrupa şehirlerinin minyatürü burada sergileniyor. İlgileniyorsanız burayı da inceleyebilirsiniz.

Atomium'dan Brüksel'in merkezine dönüyoruz. Yemek için caddede yürürken Kapadokya Kebap'ı görünce direk oraya giriyoruz. Yani açlığımdan mı, memleketimizden uzun zamandır uzakta olmaktan mı bilmiyorum ama hayatımda yediğim en lezzetli döner ekmeği yiyormuş gibi hissetmiştim.Emin değilim hala gerçekten hayatımda yediğim en lezzetli döneri mi yedim ama gerçekten aşırı lezzetliydi. Burda biraz oturup dinlendikten sonra caddede biraz dolanmaya başladık. Belçika'dan çikolata almak çok istiyordum. O yüzden Belçika'nın meşhur olan çikolatacısı Leonidas'ı görünce hemen içeriye giriverdik. Burda çikolata alışverişi yapıp çıktık. Cadde de bir markete girip ordan da Belçika'nın meşhur olan deniz kabuklarından oluşan çikolatalarını da aldıktan sonra sokaklarda yürüyerek Brüksel'in meydanına Grand Place'e doğru yola çıktık.

bruksel-hakkinda-dusuncelerim-cea410060f

Avrupa'nın en güzel meydanlarından kabul edilen Grand Place'in dört bir yanı çok görkemli tarihi yapılarla çevrilidir. Turistler tarafından baya ilgi gören meydan, gece gündüz hareketli bir meydandır. En turistik bölgesidir. Bu meydanda önemli olan şey, üç farklı mimari tarzın bir arada kullanılarak ortaya çıkmasıdır. Barok mimarisi, gotik mimarisi ve Louis XIV mimarisinin bir arada kullanılarak yapılmasıdır. Meydanda belirli zamanlarda, ülke yere birsürü çiçeğin birleşmesiyle oluşan meydan kadar büyüklükte bir halı şeklinde zemin oluştururmuş. Bizim gittimiz zaman bu zamana denk gelmemişti o yüzden sadece fotoğraflarından gördüm. Yıl içinde baya merakla beklenen bir olaymış.Rengarenk çiçeklerle süslenen meydanın keyfi gerçekten yaşamaya değerdir.

Meydanda bulunan önemli bir yapı olan Hotel de Ville, gotik tarzda olan önemli bir yapıdır. Günümüzde meclis olarak kullanılmaktadır. Yapının ortasında çok meşhur olan bir uzunlukta bir kulesi var. 

Arkadaşlar Brüksel'de yürürken aslında resmen Türkiye'desiniz. O kadar çok türkle karşılaştık ki. Kafeye otururuz yanımızdakiler Türk çıkıyor. Metroya biniyoruz. Metrodakiler Türk. Berlin'de karşılaştığımız Türk sayısından daha çok Brüksel'de karşılaşmış olduk. Aslında şehirde çok yabancı uyruklu insan yaşıyor. Yani çok fazla milletten insan var. O kadar ülke gezdim ama hiçbir yerde bu kadar barizini ve normalini görmedim. Çünkü yabancı uyrukluların hepsi turist değil, buranın vatandaşları. 

Şimdi çok komik bulduğum bir olaya geçmek istiyorum. Arkadaşlar Brüksel'de Manneken Pis diye bir şey var. Bu şey tam olarak işeyen bir çocuğun heykeli. Evet yanlış duymadınız. Ve bu işeyen çocuk heykelini her yerde kullanmışlar. Sokak başlarında, waffle dükkanlarında, çikolata dükkanlarında. Aklınızın alabilceği her yerde bunun heykeli var. Bu çocuğun hikayeside şöyle, zamanında ülkede bir yerde bir yangın çıkmış ve rivayete göre bu çocuk yangını işeyerek söndürmüş. Bu olaydan sonrada bu çocuğu aziz ilan etmişler ve olur olmaz her yere heykelini dikmişler. Komik olan başka bir yanı var. Heykeli geçtim, hatta en meşhur olanı bir çeşme. Su nasıl akıyor çeşmeden orasını da siz düşünün. Tahmin etmek çok da zor değil. Neyse tahmin etmeyeyin diye direk fotoğrafını koyuyorum meşhur çeşmemizin. Herkes akın akın buraya fotoğraf çekmeye çekilmeye geliyor.

bruksel-hakkinda-dusuncelerim-39a1d0a612

Ve bunu ararken de asla böyle bir şey beklemiyorsunuz, cidden bu muydu yani aradığımız şey. Küçücük bir heykel. Hatta haftanın bazı günlerinde bu çocuğa kıyafet de giydiriyorlarmış. Değişik. Grand Place'e çok yakın bulunuyor. Bu heykelle ilgili bir de şöyle bir durum vardır. Belçika insanı bunun bir nevi özgürlük anıtı olduğunu söylüyormuş. İnsanların sokaklarda istediklerini özgürce yapabildiğinin resmi olduğunu düşünüyorlarmış.

Bu heykelin hemen yanında, waffle ekmeğinin 1 euro olduğu küçük bütik dükkanlara rastlıyoruz. Burda sistem şöyle, waffle ekmeğini ayrı satın alıyorsun. Sade bir şekilde. Üstüne istediğin sostan,çikolatadan,dondurmadan ekliyorsun. Miktarı sana kalmış. Fiyatıda miktarına ve çeşitliliğine göre değişiyor. Brüksel'de waffle çok meşhur ama Türkiye'deki waffle'lardan çok farklı. Atina'da da waffle yedim. Ordakinden de çok farklıydı. Daha çok böyle şekerli,şuruplu gibi bir tadı var. Ekmeği de daha çok ekmekmiş gibi falan. Ama kesinlikle memleketimdekiler daha güzel. Ama burdakileri de denememiş olmamak için burda waffle yiyerek tadına bakıyoruz.

Şehirde çok meşhur olan diğer şeyler ise, patates kızartmaları ve mayonez,biraları.

bruksel-hakkinda-dusuncelerim-ee33897001

Gördüğünüz gibi yemeğimizle birlikte hava kararıyor. Bizde bugünü sonlandırmak adına otelimize doğru yola çıkıyoruz. Brüksel'i gezip analiz etmiş olan birisi olarak kesinlikle diyebilirim ki Brüksel'e 2 gün yeterli. Daha fazlasına gerek yok. Ertesi gün ise  bizi mükemmel bir Brugge seyahati bekliyor...


Fotoğraf galerisi


Yorumlar (0 yorum)


Kendine ait Erasmus blogunun olmasını ister misin?

Yurtdışında yaşamayı tecrübe ediyorsan, tutkulu bir gezginsen veya yaşadığın şehri tanıtmak istiyorsan... kendi blogunu oluştur ve maceralarını paylaş!

Erasmus blogumu oluşturmak istiyorum! →

Hesabınız yok mu? Kaydol.

Biraz bekleyin lütfen

Koşun hamsterlar! Koşun!