Barcelona'da 31 km

Söze başlamadan, Barcelona'yı bana hissettiren şarkıyı şuracığa ekliyorum. 

Cuatro Vientos - Danit ( ...Viento que viene del mar, Viento tráenos la libertad... Denizden gelen rüzgar, Rüzgar bize özgürlük getir...)

Sabah olmuş, gün aymış; Ayşe uyanmamış, ben uyumamıştım. Barcelona'ya varmıştık. Hem dil, hem şehir bilmemenin sıkıntısıyla işte o an yüzleşik. Otobüs bir yerlerde duruyordu, birileri iniyordu ve devam ediyordu. Şoför bir şeyler söylüyor ve biz hiçbir şey anlamıyorduk. Navigasyondan bakarak artık burada bir yerde inmemiz lazım diyerek rastgele bir istasyonda indik. Ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi bilmiyorduk, ve benim çok uykum vardı. Ayrıca hala hastaydım. Kendimizi Barcelona sokaklarına attık, herbiri bir bulvardı.

Ciutadella Parkı ve Triompf Kemeri

Bir yaprak gibi oradan oraya savrulurken karşımıza o tuğla kemer çıktı. İhtişamlı, güzel ve bizim ilk Barcelona anımızdı. Triompf Kemeri. Palmiyelerle çevrili bir alle sonuna konumlandırılmış, birçok detayı olan bu kemeri görmek bize Barcelona'da olduğumuzu fark ettirdi.

Bu yolu takip ettiğinizde Ciutadella Parkına çıkıyorsunuz. Sakin bir park olduğunu düşünmekle birlikte bundan emin değilim, çünkü biz gittiğimizde güneş henüz doğmuştu. Bu parkın içinde sera benzeri yapılar mevcut. İçlerinde binbir çeşit bitki var. Girdiğinizde küçücük mekanda bir yağmur ormanı deneyimleyebiliyorsunuz. 

Yine parkın içinde bulunan Parlament de Catalunya'ya doğru devam edip, önündeki çılgın ağaçlarla oluşturulan kompozisyona şahit olduk. Burayı planlayan kişi, sizin gelip bu açıdan buraya bakmanızı istemiş belli ki. Son dönemlerde duyduğumuz Katalonya'nın özerkleşmesi tartışmaları genelde bu mecliste yapılmış. Bu yapının tarihi ise 1727'ye dayanmakta.

Bu parktan çıkıp kendimizi en yakın deniz kenarı cafesine atıp kahvaltı yapmamız gerekliydi. Her yerde aynı olan Starbuckslardan birini bulduk, ama Barcelona manzaralı! Birer kahve alıp yanımızda taşıdığımı poğaça ve kurabiyelerle karnımızı bir güzel doyurduk ve güzergah planlaması yaptık. Bu esnada sürekli aşağıdaki insanların olduğumuz yeri gösterip fotoğraf çektiğini gördük. Nedenini aşağıya indiğimizde fark ettik. Biz de içeriyi değil reflektif camlardan kendimizi çektik 

İstikamet Barcelonata Plajı

Plaja ilk adımımızı attığımızda bizi kocaman birkaç kumdan kale karşıladı. Burada da bu meşhurmuş demek ki... Yapan adam Türk olduğumuzu fark edince sanırım tek bildiği kelimeyle "papatya" diyerek bize seslendi. Barcelona'da birinin papatya demesi hoştu. 

Ayakkabılarımızı çıkartarak, sırtımızda kendimiz kadar çantalarla denize doğru koştuk. Önce Ankara, sonra Madrid derken içimde biriken deniz özlemini anlatabilmem mümkün değil. Her gördüğümde içimdeki çocuk dizginleri ele alıyor. Fotoğraflar çekildik, bir miktar kum almayı da ihmal etmedik tabii ki... Barcelonataya mutlaka gelin, çok güzel.

Santa Maria Del Mar Bazilikası

Gerçek anlamda girip dezebildiğim tarihi ilk yapı olması nedeniyle beni çok etkiledi. Tipik bir gotik kilise, yüksek tavanları, manastır tonozları var. Vakit olursa ya da denk gelinirse girilmesi gereken bir yer olmakla birlikte benzerlerini Avrupa genelinde görmek pek muhtemel. 

Barcelona Katedrali 

İçine giremediğim için çok üzüldüğüm mekanlardan birisi de burası. Önünde kocaman bir bilet sırası vardı ve bizim bu sırayı bekleyecek kadar vaktimiz yoktu. Katedralin girişinde güzel basamaklar var, oturup dinlenmek ve şehrin ruhunu deneyimlemek için çok uygun. 

Katedralin hemen arkasında Gotik Mahallesi bulunuyor. Hala eski dokunun korunduğu yapıları ve sokakları görmek adına buradan geçmek doğru bir seçimdi. Bu bölgede bir dükkanda bize ikram edilen tatlıyı yememizle Turrona olan sevgimiz başlayacaktı. Turron; bal, badem, yumurta gibi malzemelerin helva kıvamına getirilmesiyle oluşan bir tatlı, koz helvası da deniyormuş, ve son derece lezzetli.

Ayşe sakin ol

Gotik mahallesinin ardından, hostelimize eşyalarımızı bırakmak üzere gittik. Şu ana kadar her şey çok güzeldi. Ancak hostelde odamıza giderken, ortamdan hiç hoşlanmadık. Kahve gibi bir ortak salondan odamıza geçtiğimizde bir şeylerin ters gittiğini fark etmiştik. Odamıza varınca, ve hijyen problemleriyle de yüzleşince Ayşe susturmak imkansızlaştı.

+Reyhan ben yapamayacağım galiba gidelim buradan. Ay olmayacak ben duramayacağım burada.

-Ayşe tamam sakin ol, çare arıyorum. Bi' değerlendirmeleri tekrar okuyalım önce

"Sakın burada kalmayın, hamamböcekleri, tuvalet sorunları, ek ücret talepleri ..." gibi yorumları görünce ben yeni bir hostel aramaya başladım ama Ayşe aynen devam ediyordu.

+Reyhan olmayacak galiba. Gidelim lütfen ne kadar vereceksek verelim önemli değil yeter ki gidelim. 

- Ayşe artık bi sus lütfen. Buldum hem de 9€. Konumu da yakın sayılır. Gidip buraya bir bakalım. Giderken de para iadesi almaya çalışalım.

Elbette para iadesi alamadık ancak depozitomuzu kurtarabildik. Ama bize 3 sayfa değerlendirme okumamız gerektiğine dair iyi bir ders oldu. Yeni hostelimiz gayet sorunsuzdu. Ya da öncekini görünce burası bize cennet gibi gelmişti. Bilemiyorum, ama en azından güvende hissediyorduk. Önemli not: hostellerde kalacaksanız ve eşyalarınızın güvende olmasından emin olmak istiyorsanız yanınızda asma kilit taşıyın. 

Şehir dokusu

Bütün o yollar ve Ayşe'nin küçük histeri krizinin ardından, hastalık da üstüne binince ben gerçekten sürünmeye başlamıştım. Ayşe buradan sana soruyorum: Madrid'de her adımbaşı metroya binen biz neden Barcelona'da tek bir metro kullanmadık? Niçin??? 

La Sagrada Familia'ya da yürüyerek gittik. Gittik gitmesine ama bu mesafe 40 dakikalık bir yürüme mesafesi. Asıl sorunsa giriş saatini kaçırma ihtimalimiz olduğundan acele etmemiz gerekmesiydi. İyi ki böyle yaptık demiyorum, ama bu da bize şehrin dokusu hakkında çok şey öğretti. Özellikle mimarlık okuyan bir öğrenci olan bana... Barcelona'nın şehir dokusu dillere destandır. Son derece düzenli bir gridal plana sahiptir. Parmakla gösterilir. Trafiği ve yüksek şehir popülasyonuna rağmen şehirdeki yoğunluğu çok güzel kontrol etmesi nedeniyle örnek gösterilir. Ancak ben bu dokuyu pek sevemedim ve yayalara uygun bulmadım. Birbirinin bu kadar aynı olan sokaklarda yönünü bulmak gerçekten bir yerden sonra zorlaşıyor. Ayrıca sürekli dörtyollardan karşıya geçmek mecburiyetinde kalıyorsunuz, sürekli... Barcelona'ya şöyle tepeden bakma şansım olsaydı eminim fikrim değişirdi, çünkü bu manzara da paha biçilemez. 

https://alba.pdx.edu/2017/01/26/walking-barcelona-great-urban-planning-shapes-city-culture/

La Sagrada Familia (Kutsal Aile)

La Sagrada Familia'ya giriş 17€, öğrenciler için 15€. Gireceğiniz saati önceden seçiyorsunuz ve biletleri online alıyorsunuz. girişte de havaalanındaki Xray cihazları kadar detaylı cihazlar ve kontrol sistemi var. İşin ilginç tarafı çok hızlılar. Hiçbir sorun yaşanmadan çok kısa bir sürede içerideydik. Ve vuslat... 

1882'de başlayan inşaatın 2028'de biteceği söyleniyor. Yapı hala inşaat halinde. Gaudi, diğer eserlerinde de olduğu gibi bunda da doğadan ilham almış. Yapının taşıyıcı elemanları bir ağacın yaprakları gibi dallanıyor. Ayrıca formlar da doğayla son derece paralel. 

La Sagrada Familia'da ışığın kullanımı da çok dramatik. Bir cephede mavi ve yeşil vitraylar, öbüründe ise kırmızı turuncu ve sarı olanlar var. Günün farklı saatlerinden ışığın bu elemanlara vurmasıyla iç mekanda renkli ışık oyunları oluşuyor. 

İçeride büyülenmiş gibi bir buçuk saat geçirdiğim için; sonrasında bir şeyler yapmaya pek vaktimiz kalmamıştı. Sıradaki dural La Rambla'ydı. Buraya giderken de Gaudinin diğer eserlerini görerek ilerleyecektik. girişleri 20€ olduğu için girmeyi aklımızdan bile geçiremiyorduk. Ne yazık ki cepheleri restorasyonda olduğu için dışarıdan bile göremedik. 

La Rambla

Burası aslında bir uzunca bir yaya yolu. Yol boyunca sağlı sollu hediyelik eşya satan tezgahlar var. Dönerken hatıra olsun diye alacaklarınızı buradan almanız muhtemel ama girişlerdekinden aldığınız takdirde fiyatlar biraz daha pahalı olabilir. Aslında bu yola gelme nedenimiz buraya bağlanan meyve pazarıydı (Mercat de la Boqueria). Saat geç olduğu için kaçırdığımızı düşünüyorduk. Çünkü normalde burası 7'de kapanıyor. Yolda yürürken ben bir yapıyı göstererek "Ayşe baksana oradaki ne ola ki?" diye sordum. Evet. Oradaki meyve pazarıydı ve hala açıktı. Hemen içeriye girdik ve tezgahları gözlerimiz parlayarak gezdik. Çikolata kaplı çilek, Farklı çeşit meyveler ve papaya suyu aldık. Yediğimiz şeyler güzeldi, ama asıl güzel olan yetişmiş olmamızdı.

Çıkışta oralarda gördüğümüz adı yine İstanbul olan bir Türk restoranında yemek yedik. Bu ülkedeki Türk restoranlarının yarısından çoğunun adı İstanbul'dur, bilgilerinize. Bu sefer asla iskender olmayan bir iskender yedik, yanına da İspanya'nın meşhurlarından patatas bravas, bir diğer deyişle cesur patatesler! Büyük küpler halinde kızartılmış patatesin üzerine brava sosu dökülüyor. Bu memleketteki yemeklerin yarısı patates.

Hostelimize dönmeden etrafta uzun uzun dolaşıp günü konuştuk. Bunu uzun uzun yapmamalıydık çünkü ertesi gün sabah erkenden uçağımız vardı. Ertesi sabah kendimizi bir anda Sevilla'da bulacaktık. 

Barcelona'ya tekrar gelmek için nedenler:

Park Güell: Gaudi'nin tasarladığı park, çok çabalamamıza rağmen bileti alamadık, kartımız hata verdi. Sonradan öğrendim ki parkın bir kısmına ücretsiz giriş varmış

Montjuic: Barcelona'ya şöyle yukarıdan bir bakabilmek çok önemli. Ayrıca burada birçok müze ve görmeye değer eser var.

Casa Batllo ve Casa Mila: Bunu ancak zengin olduğumda yapabileceğim ne yazık ki

La Sagrada Familia'yı bitmiş görmek: 2028 diyorlar ama bilemedim de...

Ve yaşadıklarımızın hepsini tekrar tekrar yaşamak. Barcelona süper bir yer!

Fotoğraf galerisi